26 Haziran 2010 Cumartesi

Karagöz Çarpım Tablosunu ''Ezbersiz '' Öğreniyor 1

Hacivat: Yar bana bir eğlence

Karagöz: Al sana portakal dolu bir tencere

Hacivat: Dur Karagözüm vurma

Karagöz: Sen de karşımda öyle durma

Hacivat: Hayırdır Karagözüm Nerden gelyosun?

Karagöz: Portakal aldım Pazardan.. amma kafam karıştı yahu hacicavcav..

Hacivat: Ne oldu yine Karagözüm ?

Karagöz: Satıcı portakalın kilosu 1 lira dedi.ben de ver ordan 3 kilo dedim.parasını öderken 10 lira verdim satıcı da bana paranın üstü olarak şunları verdi..

Hacivat: Eee

Karagöz: Doğru mu verdi? Yanlış mı verdi? Sayıyorum sayıyorum anlamıyorum ... kafam karıştı hacicavcav

Hacivat: (gülerek) Tamam gel beraber sayalım .................. sayarlar( 1-10 a kadar saymayı öğrenme etkinliği) ................

Hacivat: Portakalın ücretini kolayca hesaplayabilmek için de çarpma bilmen gerekir.Çarpmayı biliyor musun?

Karagöz: bilmez miyim hiç. Dur sana bir çarpıyım.vay vay vay vay..

Hacivat: Dur dur öyle çarpma değil bu Karagözüm. Kerrat cetveli, kerrat cetveli.

Karagöz: Hani nerde , hani nerde ?

Hacivat: Neyi soruyorsun sen Karagözüm ?

Karagöz: Neyi olacak Hacicavcav, sen deminden beri kerata cetveli, kerata cetveli demiyor musun ? Ben de kerata cetveliyle yaramazlık yapan bir kerata var da onu kovalayacaksın sanmıştım.

Hacivat:Hay Allah Karagözüm, yine beni yanlış anladın.Hani eskiden mekteplerde bizlere de 6 kere altı 36 diye öğretirlerdi.

Karagöz: Dedemin bıyıkları yolda kaldı.

Hacivat: Karagözüm bırak şimdi dedeni.

Karagöz: Bıraktım ama yanına gelemem Hacicavcav.Ben dedemi bıraktım ama dedem beni bırakmıyor.Şaka, şaka… Hacivatcığım çocukluğumda güç bela ezberlediğim kerrat cetvelinin hepsi sanki uçup gitti.Aklımda kala kala ‘’6 kere altı 36 Dedemin bıyıkları yolda kaldı.’’ Onu hiç unutmadım.Diyorum ki Hacicavcav şu uzmanlar kafa kafaya verip kerrat cetvelini ve matematiği eğlenceli hale getirseler de ben de çocuklarda hem matematiği sever hem de kolay öğrenirdik.

Hacivat : Karagözüm çoğu zaman saçmalıyorsun ama bu sefer haklısın galiba.Öyle bir şey yapsalar ben de sana kerrat cetvelini ve matematiği öğreteceğim diye göbeğim çatlamazdı.
Karagöz: Hacıvatcığım , bizim zamanımızda ‘’Kerrat Cetveli’’ denen şeye şimdi çocuklar ‘’Çarpım Tablosu mu ‘’ diyorlar?

Hacivat: Öyle diyorlar Karagözüm.Karagözüm şimdi çarpmaya başlayalım mı ?
(Karagöz: Çarpmasak olmaz mı , yoksa kırılırlar.

Hacivat: Neler kırılır Karagözüm?

Karagöz: Yumurtalar kırılır Hacicavcav , biz de omlet yaparız.

Hacivat: Neden böyle komiklikler yapıyorsun Karagözüm.

Karagöz: Çocuklar gülsün diye .

Hacivat: Şimdi gülme zamanı mı Karagözüm, şimdi ders zamanı ders.

Karagöz: İyi ya Hacicavcav, biz de hem güleriz hem de ders yaparız.Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluruz.

Hacivat: Dersin ciddiyetini bozma Karagözüm.

Karagöz: Sen bilmiyor musun Hacicavcav, Maruf BECENE Gülme Psikolojisi başlıklı yazısında ‘’ Eğitimde gülme, öğrencilerin derse dikkatini sağlar ve öğretilenlerin kalıcı olmasını olumlu etkiler.’’ diyor.

Hacivat: Sen bunları nerden öğrendin Karagözüm.

Karagöz: Okula giden bir çocuktan yardım aldım.Eternetten gagalaya baktırdım.

Hacivat: Karagözüm yine belli ettiğin cahilliğini, bunu ekran başında okula gitmeyen çocuklar bile biliyor.Önce ona eternet demezler internet derler.Diğerine de gagala magala demezler, gogıl derler.

Karagöz: O kadar inceleme Hacicavcav, çocuklar benim ne demek istediğimi anlıyorlar.Maşaalah cin gibiler Hacicavcav.Şimdi kuş gibi gagalamayı bırakıp şu çarpım tablosuna gelelim.Çarpım tablosunu öğrenmesek olmaz mı , çok mu lazım ?

Hacivat: Olur Karagözüm olur amma !

Karagöz: Hacicavcav, Olur Karagözüm olur amma da ne demekmiş ?

Hacivat: Karagözüm , toplayarak ta bulabiliriz amma çok uzun olabilir.

Karagöz: Ne varmış Hacicavcav, ben de toplarım.3 tane portakal değil mi? 1,2,3.
3 lira derim.

Hacivat: Karagözüm 3 tane, 5 tane olunca sorun yok amma biri ‘’ 87 kilo portakal aldım manava kaç lira vereceğiz ?’’ diye sorarsa ne yaparsın ?

Karagöz: Dağa kaçarım Hacicavcav,

Hacivat: Neden dağa kaçarsın Karagözüm ?

Karagöz: 87 tane biri alt alta yazıp toplayıncaya kadar sabah olurda ondan.

Hacivat: Karagözüm dağa kaçacağına bu işin kısa yolunu öğrensene…

Karagöz: ( Kafasını kaşır ) Hay Allah Hacicavcav, yağmurdan kaçarken doluya tutulduk desene…

Hacivat:Evet Karagözüm, yağmurdan kaçarken doluya tutuldun…

Karagöz: Ama Hacicavcavım şunu baştan söyleseydin ya….

Hacivat : Neyi Karagözüm ?

Karagöz: Çarpma işleminin aslında kısaltılmış ve hızlandırılmış toplama olduğunu , hayatımızı çok kolaylaştırdığını …

Hacivat : Baştan söyleseydim ne yapardın Karagözüm ?

Karagöz: Dağa kaçacağıma oturur, çalışır çarpım tablosunu öğrenirdim Hacicavcav,

Hacivat : Ben öğreteyim sana .Hemen başlayalım mı Karagözüm ?

Karagöz: Bu günlük bu kadar yeter Hacicavcav.Hem bu gün çok önemli bir şey öğrendim.

Hacivat : Neymiş o Karagözüm ?

Karagöz: Çarpma İşlemi aslında çabuklaştırılmış toplama demekmiş.Çarpım Tablosu da onu alfabesiymiş.

Hacivat : Tamam Karagözüm , bu gün bu kadarla yetinelim.

Karagöz, Hacivat : Çocuklar kusur işledikse affola , Gelecek dersimize kadar verelim mola.

1.DERS SONU

Eğitimci- Yazar Necip Güven Eskişehir

Tel: 0 ( 505 ) 346 80 02 ( Avea Öğretmen Hattı )

Email 1: necipguven2003@mynet.com

Email 2:matematigisevdirenadam@gmail.com

Web: http://www.matematigisevdirenadam.com

23 Haziran 2010 Çarşamba

''Çarpım Tablosu Katliamı''na Haklı Bir Tepki

Acınası Eğitim Sistemimizin Acınası Öğretmeni! 27 Haziran 2009

Eğitim sistemimizin içler acısı hali…'' @ Yahoo! Video''

Eleştirmek çok kolaydır. Bir çok eleştirmen de bunu kabul eder zaten. Eleştirmenin bir nevi paradoks olan en absürt yönüde kendi doğru yapamadığın şeyleri eleştiriyor olmandır. Bu konumda iken eleştirmek ne kadar komik bir duruma düşmekse yanlışı gördüğün halde eleştirmemek te bir o kadar alçakça olur. O yüzden eleştirmeden geçemeyeceğim.

Eğitim camiasının içinde olmak bir yana ilkökul öğretmenliğinin tadına 3-4 ay gibi kısa bir süre baktım. Eğitim sistemimizin ne kadar acınası bir hal aldığını benim 3-4 ay ilkokul öğretmenliği yapmış olmamdan anlayabilirsiniz aslında. ( Bekli’nin imam olması olayı gibi***)

Yukardaki videoyu izlediğinizde Eğitim camiamız içerisinde hangi sevideye öğretmenlerin bulunduğunu gördünüz. Çarpım tablosunu ezberleyemeyen okuyamayan bırakın ezberlemeyi okumayı çarpım tablosunun ne olduğunun farkına da olmayan ezberlemenin ne demek olduğunun farkında olmayan bir çocuğa destek vermesi gereken, moral vermesi gereken öğretmen; çocuğu diğer arkadaşlarının yanında tamamen aptal konumuna sokarak durumun maalesef daha da vahimleşmesini sağlıyor. Hepsi bir kenara hala çarpım tablosunu bu şekilde ezberleterek öğreten bir öğretmenin Milli Eğitim camiasında bulunuyor olması başlı başına bir felakettir.

Netice itibari ile. Bu videoyu kaydeden psikolojik sorunlu öğretmen arkadaşa tavsiyem en kısa sürede bir Psikoloğa görünmesi ve Eğitim ve çocuk psikolojisi üzerine kitaplar okumasıdır. Hatta eminim Eğitim Bilimlerinden kopya ile geçmiştir.

Osmanlının son dönemlerinde bir beldede Bekli adında hoca görünümlü bir sarhoş yaşarmış. Bir gün ahaliden biri ölmüş ve cenaze namazını kıldıracak hoca bulamamışlar. Tam oradan geçmekte olan Bekli’ye cenaze namazını kıldırması için ricada bulunmuşlar. Bekli namzı kıldırmış cenazeyi defnetmiş ve telkin verme kısmında eğilerek şöyle demiş “Öte tarafa gittiğinde Bekli imam oldu de, o zaman buranın ne hallere düştüğünü anlarlar” demiş.

Yorumlar:
1-Anonim diyor ki:( 27 Haziran 2009 )
Kendı yansımasına bakıyor sanırım bu öğretmen.Sıfatı altındakı şahsıyet.Gelecek nesıllerımız bu ve bunun gıbı şahsıyetlerde malesef ki Allah sonumuzu hayr eylesın…

2- Metin diyor ki: ( 27 Haziran 2009 )
Bence kişinin hata direnci kırılacak şekil de, usulünce hatasından haberdar edilmeli. Tabii bu çok farklı bir olay, resmen dalga geçiyor, üstelik kendiyle...
Ben de bu çocuğun yaşlarında okulu bıraktım. Tarihe kafam çalışmıyordu ve İngilizcem kötüydü. Çünkü ikinci dönem sonuna kadar İngilizce Öğretmenimiz yoktu. En iyi dersim ise matematikti…

3- Anonim diyor ki: ( 29 Haziran 2009 )
Hata direnci kıralacak gibi mi bılemem ama ülkemin okullarında bunun gibi kim bilir kaç tane öğretmen var.Önemlı olan bu bence

4- Like diyor ki: ( 23 Temmuz 2009 )
Şu anki eğitim sistemiyle hiç bir meslek dalına adam, akıllı insan yetişmez…Gerçi her geçen gün eğitime darbe geliyor.Acaba daha ne kadar geriye gidiceğiz?

5- Cenk diyor ki:( 23 Eylül 2009 )
Adı üzerinde öğretmen.Bu öğretmen konusunda Milli Eğitim Bakanlığını göreve davet ediyorum.Saygılarımla

6-Necip Güven diyor ki: ( 11 Haziran 2010 )

ÇARPIM TABLOSU EZBERİ ÖLDÜ

Dedeme de bela idi,
Her taraf Kerbala idi.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Milletin yüzü güldü.

Babam da çok acı çekmiş,
Ezberlerken canı çıkmış.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Matematiğin yüzü güldü.

Babamızdan miras kaldı.
Bizi de yerlere çaldı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Hepimizin yüzü güldü.

Annelere stres yaptı.
O da çocuğunu çarptı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Annelerin bahtı güldü.

Babam çarpım tablosunu astı,
Ezberlemedim bana küstü.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Babaların yüzü güldü.

Öğrenciler Allah dedi.
Ezberlemem Vallah dedi.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Öğrencinin yüzü güldü.

Ne acılar çektirmişti.
Bizi candan bıktırmıştı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Hepimizin yüzü güldü.

Necip GÜVEN Eskişehir 5 ŞUBAT 2009 Perşembe

KAYNAK:www.internettinhoja.com / ( Acınası Eğitim Sistemimizin Acınası Öğretmeni )

20 Haziran 2010 Pazar

Çarpım Tablosu Katliamı ve Kurbanları


İlkokul öğrencisi olduğum altmışlı yıllarda çarpım tablosu (eskilerin deyimiyle kerrat cetveli ) deyince akla ezberleme geliyordu..Dün gibi hatırımda, 4.sınıfa geldiğimiz halde hala bir çoğumuz çarpım tablosunu bilmediği için sınıfta çarpım tablosunun ezberi ile ilgili yarışmalar yapılırdı.

Daha sonra sınıf öğretmeni olup ta bu konuda hem M.E.Bakanlığının 1968 matematik programında yapılan değişiklikler hem de bu konunun daha kolay nasıl öğretileceği üzerine yaptığım araştırmalar sonucunda çarpım tablosunu ezberlemenin matematikte yapılabilecek en büyük yanlış ve en zor iş olduğunu fark ettim.

1990’lı yıllarda çarpım tablosunun mantığının doğru kavrandığında ve ezbersiz öğretme sistemlerinin devreye sokulduğunda daha kısa sürede ve daha çabuk öğrenildiğini uygulamalı olarak gördüm.

Ezber yöntemiyle yetişen anne-babalar ve hala aynı yanlışta ısrar eden sınıf öğretmenlerinin önyargılarını kırmak mümkün olamadığı için günümüzde çözülmüş olması gereken çarpım tablosu ezber yüzünden hala sorun olmaya devam ediyor.İlk kitabım ‘’Matematikle Barışıyorum’’ un ilk baskısını çıkardığım 2004 yılından bu yana çarpım tablosunun ezbersiz de öğrenilebileceği konusunda medyaya verdiğim bir çok basın açıklaması yeteri kadar kabul görmedi.Çarpım Tablosu öğretiminde toplumda oluşmuş önyargılar insanların zihinlerine paslı çiviler gibi çakılmış gibi yerinden hiç oynatılamıyordu.

Öğrenciliğinde çarpım tablosunu ezber yoluyla öğrenmiş anne-babaların bu konuda sıkıntı yaşamasını anlıyordum ama 2000’li yıllara gelmiş sınıf öğretmenlerinin yanlışta ısrar etmesini hala anlayabilmiş değilim.

İşin en kötü yanı da çarpım tablosu ezberinin yanlış olduğunun farkında olmayan bir sınıf öğretmeninin çarpım tablosunun sınıfında papağan gibi ezberleme yöntemini ezberlettiğini, ezberleyemeyen bir öğrencisini de videoya çekip bu videoyu ‘’Çarpım Tablosu Katliamı’’ başlığı ile internet sitelerinde paylaştığına şahit oldum.

Evet, ortada bir katliam vardı ama katliamı yapan öğrenci değil yanlış öğretim metodunun farkında olmayan öğretmen ve katliama maruz kalan zavallı bir öğrenci. Görevi öğrencisine çarpım tablosunu en kolay yoldan öğretmek olan meslektaşımız hem öğrencisini Çarpım Tablosunu ezberletmeye çalışarak zihinsel olarak katlediyor hem de bu yanlış öğretim yöntemi yüzünden oluşan manzarayı videoya çekerek ‘’ Ey anneler-babalar, bakın çocuklarınızı nasıl katlediyorum!’’ der gibi internet sitelerinde paylaşıma sunuyor.

Yazık, yazık çok yazık!

Eğitimci-yazar Necip GÜVEN / Eskişehir

Tel: 0 ( 505 ) 346 80 02 ( Avea Öğretmen Hattı )

Email 1: necipguven2003@mynet.com

Email 2:matematigisevdirenadam@gmail.com

Web: http://www.matematigisevdirenadam.com/

18 Haziran 2010 Cuma

Matematik Sistemimiz Ezbere Dayanıyor

Başka Türlü Bir Matematik Eğitimi Olabilir mi? ( * )

Dahi denebilecek çok zekiler ve özürlü denebilecek çok aptallar dışında, insanlar arasında zekâ bakımından pek büyük bir ayrım olduğunu sanmıyorum. Hepimiz üç aşağı beş yukarı aynı zekâya sahibiz. Kiminin matematiğinin iyi, kimininse kötü olmasının nedeni nedir o zaman?
Çeşitli nedenleri olmalı. Düşünebildiğim nedenlerden önemli bulduklarımı yazayım:

1) Matematikte başarısızlığın başat nedeni, matematiğin sürekli çalışma istemesidir. Tarih dersinde bir konuyu kaçıran öğrenci, o konuyu hiç anlamadan da pekâlâ bir sonraki konuyu anlayabilir ve sınavı başarabilir. Oysa matematikte durum böyle değildir. Matematik bir piramide benzer, taban olmazsa tepe inşa edilemez. Onbir yıllık ilk ve ortaöğrenim yaşamında matematikte geri kalmamak da oldukça zordur. Gerçi okul izlencelerinde sık sık geriye dönüş yapılıyor ve öğrencinin eksiklerini tamamlamasına izin veriliyor ama, bir kez matematiği anlamadığına inanan öğrenci psikolojik olarak etkileniyor (hatta çöküntüye uğruyor) ve ondan sonra kendini toparlaması ya zor oluyor ya da olanaksız.

2) Eğitim sistemimiz, öğrencinin matematiği anlayarak öğrenmesine engeldir. Üniversiteye giriş sınavı bugünkü gibi olduğu ve toplumumuzda, başarmak için bir üniversite bitirmek düşüncesi var olduğu sürece, bunun böyle olması kaçınılmazdır. Milli Eğitim Bakanlığını en iyi niyetli ve en yetkin bir kadro eline geçirse bile, topluma egemen olan bu anlayışla, o kadro, eğitim sistemimizi kökünden değiştiremez. Bugünkü anlayışla, eğitim sistemimiz ezberciliğe mahkûmdur, daha da acısı, en az ezbere dayanması gereken matematik bile ezbercilikten kurtulamaz. Ezbere dayanan matematik dersinde de gerçek matematik öğrenilemez elbet. Bugün, ortaöğretimde “matematik” adı altında okutulan ders aslında matematik değildir.

Olanakları kısıtlı, gerikalmış (ya da bıraktırılmış) bir ülkeyiz. Böyle bir ülkede her yıl 1,5 milyon genç üniversiteye girmek istiyor. Üniversite sayısı talebe cevap veremiyor, veremez de. Öğrenci var ama ne hoca var ne de üniversiteliye iş.

Aslında öğrenci de yok… Yurdumuzda ilk ve ortaöğretimde verilen eğitimle, üniversite öğrencisi yetişmez.

1,5 milyon genç arasından üniversiteye gidecek 150 bin seçilecek. Bu seçim nasıl yapılacak? Sınavla elbet. Sınav kâğıtlarının çabuk okunabilmesi için, sınavların seçmeli olması gerekir. Yani ezberi cezalandırmayan, tam tersine ödüllendiren bir sınav sistemi… “Yapamadığın soruyu geç, sakın ha düşüneyim deme” diye öğüt verdirten bir sistem…
“Sakın ha düşüneyim deme…”
“Bilemediğini geç… Üstünde durma…”
İşte böyle, düşünmemeyi öğreten bir sistem.

Sonuç olarak, bugünkü anlayışla, matematiğin ezbere dayanması bir zorunluluktur. Milli Eğitim Bakanlığının bunda bir suçu yoktur (geçmişte yapılan yanlışları bir yana bırakalım.)

3) Matematik, bilimlerin en soyutudur. Soyut düşünebilmekse zordur. Soyut düşünebilme becerisinin nasıl kazanıldığını bilmiyorum, sanırım kimse bilmiyor, ama deneyimlerime göre, müzik, resim, yazın (edebiyat), tahrir (kompozisyon) yazma, sözlü tartışma soyut düşünmeyi öğreten uğraşlardır. Bu uğraşların yanısıra, soyut düşünmeye yardımcı olabilecek oyuncaklar da vardır. Elektrikli oyuncak tren soyut düşündürmeye itelemez çocuğu belki ama, iki üç tahta küp soyut düşünmeye yardımcı olabilir. Bana göre televizyon da soyut düşünmeyi köreltir.

4) Matematik, öğrenmekten ve ezberlemekten çok, anlamaya dayanır. Matematikçi, düşünmeyi kitaptan okuyarak öğrenmeye yeğler. Yani matematikçi kitap okuyarak değil, çalışarak, uğraşarak, emek vererek, dişini tırmağına takarak, kendi kendine öğrenir. Başkalarının bulduklarını birçok kez kendi kendine bulur.

Yani matematikçi, başkalarının söylediğine inanmaz, kendi ikna etmek ister. Oysa, düşünmeden başkalarının söylediklerine inanmak insanlara daha kolay gelir. Fizikteki “en az enerji harcama” yasası… Doğal bir eğilim…

5) Her konuda olduğu gibi matematikte de başarı kazanmak için bir konu üzerine yoğunlaşabilmek gerekmektedir. Televizyon, ne yazık ki çocuğun bir konu üzerine yoğunlaşabilmesi engelliyor. Çünkü televizyon seyircisi edilgendir, televizyonun sunduğunu olduğu gibi, hiçbir çaba göstermeden yutar.

Kitap okumak örneğin bir çaba gerektirir. “Ayşe güzel bir kızdı” ya da “Mehmet yakışıklı bir delikanlıydı” tümcesini okuyan kişi kendi estetik değerlerine göre o güzel kişiyi kafasında canlandırır. Oysa sinema ve televizyonda, hemen hemen her zaman, “güzel kişi” seyirciye sunulur. Rengiyle, müziğiyle, konuşmasıyla, arka planıyla, efektleriyle, kamera bakış açısıyla televizyon, imgelem gücümüzü kullanmamıza gerek kalmadan her şeyi sunar.
Burada, bildiğim kadarıyla, dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan bir matematik eğitimi önereceğim.

Ancak önereceğim bu eğitim sisteminin uygulanabilmesi ve yararlı olabilmesi için bir iki konuda anlaşmamız gerek.

Her şeyden önce eğitimin amacı, en azından ilk ve ortaeğitimin amacı, öğrenciye bilgi aktarmak olmamalıdır. Bilgi çoktur ve her bilgiyi öğretmeye zaman yoktur. Bir seçim yapmak gerekir. Bu seçim de siyasal, yanlı ve yanlış olabilir.

Eğitimin amacı, öğrenciye bilgi aktarmaktan çok, bilgiye ulaşmanın yollarını ve bilimsel yöntemleri öğretmek olmalıdır. Öğrenci ortaöğretimi bitirdiğinde kendi kendine öğrenebilmeli, araştırabilmeli, düşünebilmeli, sorunlara özgün çözüm üretebilmelidir.

Eğer bilginin ikinci derecede önemli olduğunda anlaşabilirsek, o zaman bugün okullarda okutulan matematiği sorgulayabiliriz.

En azından, matematik sözkonusu olduğunda bilgi ikinci derecede önemlidir.
Örneğin, ortaöğretimde matematik derslerinde matris çarpımları neden öğretilir? Öğrenci matrisin nereden geldiğini anlayacak düzeyde bile değildir o yaşında. Hocaları bile bilmez. Öğrenci, nereden geldiğini bilmediği matrislerin bir de nasıl çarpıldıklarını öğrenir! Sanki matrislerin neden öyle değil de böyle çarpıldıkları kutsal bir kitapta yazılıdır... Oysa her tanımın bir nedeni vardır, her tanım bir gereksinim sonucudur. Bu gereksinim hissedilmeden öğrenilen matris çarpımı, öğrenciye nedenini anlayamadığı tanrısal bir buyruk gibi gelir.

Bana kalsa, ilk ve ortaöğrenimde, matematiği, birbirinden olabildiğince bağımsız, bir iki haftada işlenebilecek kısa konular olarak okuturum. En azından öğrenimin ilk sekiz dokuz yılında...

Matematik dersleri bilgi öğretmeye değil, araştırmaya, düşünmeye, doğru soru sormaya, kendi kendine öğrenmeye yönelik olmalıdır. Ve konular bir oyun biçiminde, öğrencileri sıkmadan sunulmalıdır. Hiçbir konuya bir aydan fazla bir süre ayrılmamalıdır, ki belli bir konuyu sevmeyen, anlamayan bir öğrenci bir aydan fazla sıkıntı çekmesin.

Bu yöntemi uygulayacak kitap yazmak kolay değildir. Hem matematiği ve pedagojiyi iyi bilmek, hem de dili ve teknik olanakları iyi kullanmak gerekir. Ayrıca bu yöntemi uygulayacak öğretmenleri özellikle eğitmek gerekir.

Matematiğin geniş kitlelere sevdirmenin başka yolunu bilmiyorum.

( * ) Ali NESİN

13 Haziran 2010 Pazar

Ezberimi Kaybettim, Hükümlüdür

Ezberimi kaybettim: Hükümlüdür! Ezber işgalcidir. Bir virüs gibi girer hayatınıza. Önce sorgusuz sualsiz rolünüzü ezberletir ezber denen mahlukat. Sonra varlığınızı ezberletir..
.
Her tiyatro sezonu öncesinde heyecanlanırız. Sınavlara giren öğrenciler gibiyizdir. Yeni sezonda hangi yazarların metinlerini çalışacağız, hangi yönetmenler bu metinleri sahneye koyacak, hangi oyuncu arkadaşla çalışacağız?.. Benim gibi ödenekli kurumlarda çalışanlar şanslıdır. Bir pano vardır o kurumlarda, panoya asılır çalışacağınız `iş`ler. Daha şanslıysanız evinize telefon gelir, rolünüz panoya asılmadan önce `sizi düşündük bu role` telefonlarıdır bunlar. Ardından en klişe tabirle kan, ter ve gözyaşının hâkim olduğu bir süreç başlar. Sınavınız bitmez ölünceye dek.

En az çalıştığınız yönetmenlerin sayısı kadar çok yöntem vardır, bir oyunu, bir rolü kana, cana dönüştürürken. Bazı yönetmenler "aman ezber yapma" der. "Araştıralım, deneyelim, bir bakalım" der. Rahatsınızdır. Kendinizden, tanıdık, cana yakın bir şey yapmanın ilk adımını atmıştır yönetmeniniz. Ezber bir kodlamanın başlangıcı ya da formsal yön olarak sonradan gelir.

Bazı yönetmenler de vardır ki, daha ilk günden ne zaman ezberleyeceğinizi sorarlar. Halbuki en kolayıdır bu. Bir tam gecenizi verdiğinizde artık rolün ağzınızdan çıkacak sözcüklerine ezbersinizdir. Ezberci öğretmenler gibidir, ezberci yönetmenler. Rolünüzü iyi ve ilk ezberleyenlerden olursanız tam not alırsınız. Aynı yönetmende ezber oyununuzun her yerinde devam eder. Nasıl hareket etmeniz gerektiğini ezberletir size, nasıl bakmanız gerektiğini, kalbinize hangi komutları vermeniz gerektiğini...

Sıkıcıdır bu iş. Oynayan açısından da, izleyen açısından da sıkıcıdır. Ne kendinize, ne oyuna ne de seyirciye yeni bir şey söylersiniz. Bir 40 yıllık terane şeklinde sadece terennüm edersiniz bir tiyatro sezonu boyunca sizden istenen ezberleri. Seyirci zariftir. 40 yıllık ezberi alkışlar. Hatta ayakta alkışlar. Tebrik eder sizi, imza ister.

Oyun biter. Kös kös evinizin yolunu tutarsınız. Ne kalmıştır koca oyundan geriye, size? Hangi yeni bilgiyle yastığa başınızı korsunuz? Kendinize dair, dünyaya, insana dair hangi bilgiyle? Sıkılırsınız. İnsanın başat duygularından biri olan oyun oynama duygusu fena halde sıkıcı gelir size. Yarınki oyunu hangi güçle oynayacağınızı düşünerek uyuyakalırsınız.Ezber risksizdir

Ertesi gün gelir. Seyirci salona dolar. Sizi beğenmeye, sizi alkışlamaya teşne, dolar o salona. Oynarsınız. Hem de gayet kolay oynarsınız. Ezberlemişsinizdir bir kere. Ezberinizi sunarak oynarsınız. Tek farkla: Oynarsınız, yaşamazsınız.

Ezber kolaydır, risksizdir. Ezber devam eder. Çünkü ezber işgalcidir. Bir virüs gibi girer hayatınıza. Önce sorgusuz sualsiz rolünüzü ezberletir ezber denen mahlukat. Sonra varlığınızı ezberletir. Tiyatrodan aldığınız maaşı ezberletir, hesabınıza yatan teşvik ve ikramiyelerinizi ezberletir. Araba markalarını, devremülk kiralarını ezberletir. Televizyon dizilerini ve reklamları ezberletir. Orada oynayarak `hap yap parayı kap`ı ezberletir. Sanatsal yaratının coşkusuna kapılmamayı ezberletir. Aday olduğun ödüllerin konuşmasını ezberletir. Ödülü reddeden arkadaşlarını anlamamayı ezberletir. Apolitik kavramını ezberletir. Sana benzemeyeni yok saymayı ezberletir. `Aman memuriyet`imi, `aman emekliliğim`i ezberletir. Senin dışında varolan sanat hayatına burun kıvırmanı ezberletir. Döner dolaşır, senin bünyen olur ezber. Ezberlediğin kendini, kendine karşı bir kez daha ezberletir. Devletin seninle gururlanır. İyi ezberlemiş sanatçı olmuşsundur artık. Öylesine gururlanır ki, kendisinin sanatçısı ilan eder seni.İyi, güzel.

Ezberim tam. Peki ne kalır geriye benden olan? Beni ben yapan ne kalır? Önce ezberlediğim roller vardır, sonra da ezberlediğim hayat. An gelir çarpıverirsin bir kayaya. Yüzün, beynin, için dağılır. Dağılıyor olman seni heyecanlandırır. Unutuverirsin bütün ezberlediklerini. Başlarsın sormaya. Ekmeğin, suyun ve aşkın sana ezberlettirilenin dışında da bir şey olabildiğine ayarsın. Aydıkça eğlenirsin. Eğlendikçe sorarsın. Bir kez bozulmuştur ezberin. Yönetmenin şaşakalır. Seyirci şaşakalır. Bakkalın şaşakalır. En önemlisi sen şaşakalırsın. Bir yaprağa ilk kez bakarsın hayatında. Gerçekten baktığın için bir yaprağın yeşilinde ilk kez kaybolursun. Çünkü o yaprak senin ezberlediğin yaprak değildir artık. O yaprak senin ezberlediğin yaprak hiç olmamıştır aslında. Senin ezberlediğin yaprak, yıllardır su ve toprak istemeden aynı yeşili muhafaza eden plastik bir taklittir. Taklide ayarsın.

Ezberin bir kez bozuldu mu dönemezsin artık geriye. Tadına varırsın başka `şey`lerin mümkünlüğünün. Yaprağın yeşiliyle tanışmışsındır artık. Sana benzemeyenin hoşluğuyla tanışmışsındır. Sana benzemeyenlerle dünyayı paylaşmanın hoşluğuyla. Tadına varmışsındır artık ezber bozmanın. Yetmez. Ezberleten ve ezberletilenlerle mücadelen başlar. Ezber korkun vardır artık. Ezberli yerler karanlık, korkutucu, sıkıcı ve de en önemlisi sana uzak gelir.

Ezbersizlik seni sen yapmıştır. Sonunda sana kim, neyi ezberletmeye kalkarsa kalksın karşı durursun. Sanat ezberine, hayat ezberine, politika ezberine, yatak odası ezberine, polis ezberine, patron ezberine, muhtar ezberine, ana-baba ezberine, öğretmen ezberine, deri rengi ezberine, kafatası ölçümü ezberine, seni seviyorum ezberine, kerrat cetveli ezberine...

Bir gün hiç beklemediğin bir gün, -kendi ezbersizliğinle uğraştığın gün- adamın biri çıkar. Ezber bozmaya gidiyorum der. Ezberi kökten çözmeye gidiyorum der. Tadına sonsuza dek varmışsındır ezberi bozmanın. Ezbersizliğin sana dair, kâinattaki tüm varlıklara dair olduğunun. Adam der ki "Sana karşı senin ezberini de bozmaya gidiyorum, geliyor musun?". gidersin.

Shakespeare yol arkadaşın olur yolculuğunda: "Öz olmayınca, söz yükselmez göğe!" Ezberi eşelersin, özü görürsün. Sana benzemeyenlerle paylaştığın göğü görürsün. Bir özün peşinden gidersin. Çünkü kim sana neyi ezberletmeye çalışırsa çalışsın bilirsin: Senden bir tane var! Ama ondan da bir tane var!

ERASLAN SAĞLAM 24/06/2007

KAYNAK:http://www.donusumatolyesi.com

Ezberle Başlayan Matematik Hüsranla Biter

Merhaba Dostlar, kitaplarımı alanlarda en çok dikkat ettiğim konu kitapta aradığını bulmalarıdır. Bu yüzden sitemde kitaplarım hakkında çok geniş şekilde tanıtıcı bilgi verdim.

Sınıf öğretmeni olmam nedeniyle matematik alanında yazdığım kitaplarda ve yaptığım çalışmalarda mucize çözümler yerine konuyu temelden ele alan değerlendirmelere yer verdim.

Birinci kitabım ‘’Matematikle Barışıyorum’’ da ülkemizdeki matematiğe bakış açısının bir profilini çıkarıp teşhisi doğru olarak ortaya çıkarmaya çalıştım.

İlk kitabımı ( kitapçık ) yazarken yaptığım araştırma ve çalışmalarda ezberle başlayan matematiğin kabusla bittiğine şahit oldum.Bu yüzden ikinci kitabımda ezberin çıkış noktası olan çarpım tablosu öğretimi üzerinde durdum.Bu yüzden ikinci kitabımı okuyanların kitabımdan tam anlamıyla yararlanabilmeleri için üç konuya dikkat etmeleri gerekiyor.

Çalışmayı baştan sona önyargısız dikkatlice okuma.Bölüm sonlarına koyduğumuz ek okuma listelerindeki yazıların linklerine ulaşıp okuma.Çok önemli olanları bir dosyada biriktirme.Üçüncü bölümde anlattığımız yöntemleri uygulama, anlamadığı bölümler hakkında yardım alma.

Kitaplarım hakkında yapılan olumlu veya olumsuz her değerlendirme benim için çok önemlidir.Bu yüzden yapılan her değerlendirmeden mutlaka yeni bir şeyler öğrenmekteyim. Fakat Ekim 2009 sonunda kitaplarımı isteyen Yeliz ve Pınar hanımlara göndermiştim.Kitaplarımı aldıklarında ikisi de aynı gün bir ön değerlendirme gönderdi.

Bu ön değerlendirmeler arasındaki 180 derecelik fark beni çok şaşırttı.Aynı değerlendirmeleri benim yerime siz olsaydınız ne yapardınız acaba ?

Yeliz Hanım : Selam Necip bey kitabınız elime ulaştı fakat elime gecen 1. kitap ve fotokopi idi dikkatimi çeken fotokopinin 81 sayfasına kadar olan yazılarda duygu ve düşünce içerikli olması beni tatmin etmedi.’’Etkili ve Pratik Yöntemlerle Çarpma ve Dört İşlem’’ konulu olması beni çok etkilemişti fakat fotokopinin içeriği bu konu hakkında bize fazla bilgi vermemektedir.Ben avantajlı paket olarak 2 kitap birden diyerek size sipariş verdim.Fakat elime gecen kitaplarda ılk öğretim 3 sınıf dört işlem ve çarpma kolay ögretimi hakkında bir detaya fazlasıyla rastlayamadım. Üzülerek kitaplarınızı size iade etmek istiyorum.Emeğinize kesinlikle saygı duyuyorum fakat içerik olarak beni tatmin etmedi desem daha doğru olur düşüncesindeyim.Saygılarımla….


Pınar Hanım : Merhaba hocam, kitaplarınızı aldım henüz tamamını okuyamadım ama okuduğumda muhakkak yorumlarımı ve gösterdiği etkiyi anlatacağım size. Gönderdiğiniz Süper Çocuklar şarkısını da dinledim.Çocuklar için eğlenerek öğretecek eğlenceli hoş bir şarkı olmuş, büyükleri bile eğlendiriyor çocuklarda muhakkak büyük coşku yaratacaktır. Allah sizler gibi eğitimcileri başımızdan eksik etmesin tekrar rahatsız edeceğim sizi hem yorumlarımla hem de yardım etmeniz gereken konularda şimdiden teşekkürlerimi sunuyorum.Saygılar ...

Yaptığım işin zor bir iş olduğunu biliyorum.Çünkü eski Kültür Bakanlarımızdan Tınaz TİTİZ Bey’in deyimiyle bir kanser olan ezberi yenmeden matematik alanında başarıyı yakalamamızın mümkün olmadığını çok iyi biliyorum.Bu yüzden ikinci kitabımın arka kapağına ‘’Çarpım Tablosu Ezberi Öldü’’ şiirini koydum.Altın da şu tesbit cümlemei ekledim.

‘’Türk Milletinin matematikte başarılı olmasının ilk şartı ; var olan potansiyel zekanın ezber hapishanesindeki esaretinden kurtarılıp mantıkla işbirliği yapar hale gelmesidir.Necip GÜVEN ‘’

Ezberin Türk Toplumunda yaptığı tahribatı anlatması bakımından 2006 yılında okulumuzda raporlu bir öğretmenin yerine geçici olarak derse giren yeni mezun Rabia Öğretmenin yazısını okumak yeterlidir diye düşünüyorum.

EZBER KABUSU SONA ERDİ !

Okul hayatım boyunca genelde başarılı bir öğrenci olmama rağmen matematik benim için bir korku ve ürperti sebebi olmuştur.

İlkokulda matematik dışında tüm konuları dikkatle dinliyor ve anlıyordum. Bu durum benim çok canımı sıkıyordu. Bundan rahatsız oluyor bir türlü kabullenemiyordum.
Diğer notlarım hep yüksekti; matematik notum da yüksek olmalıydı.

Bütün anlama çabalarıma rağmen başarısız olunca ben de ‘’Matematiği anlamama gerek yok. Yalnızca çok çalışıp soruları çözüp notumu yükseltmeliyim.’’ Diye düşünmeye başladım. Bir süre sonra da aradığım yöntemi bulmuştum, ’’EZBER’’Artık matematik konuları anlatılırken hiç anlamaya çalışmıyor ; tüm enerjimi formülleri ezberlemeye harcıyordum.

Sınavlarda ezberlediğim formülleri kullanarak istediğim yüksek notları da almaya başlamıştım fakat sınav sonunda bütün ezberlerim uçup gidiyordu.

Bu yöntemle başarılı olmama rağmen matematikten hiçbir şey anlamadan, hep korka korka dolaysıyla da sevmeden okul hayatım sona erdi.

İşin kötü tarafı da seçtiğim meslek te sınıf öğretmenliğiydi. Şimdi öğrenciyken korktuğum matematik daha önce görmediğim kadar korkunç haliyle karşımdaydı.

Evet, evet daha korkunç görünüyordu çünkü benim için artık anlamı değişmişti. Artık kurallara dönüştürüp ezberlemem için karşımda değildi. Sürekli bana ‘’Beni anlat, beni öğret, beni yücelt, beni sevdir!!!’’ diye avaz avaz bağırıp duruyordu.

Ben ise bütün çabama rağmen bu haykırışa karşılık veremiyordum. Sesim bir türlü çıkmıyor , öğrencilerime ulaşamıyordum...

Pes edemezdim, etmemeliydim ama bu çıkmazdan nasıl kurtulacaktım?

Necip Hocamı işte tam bu sırada tanıdım. Matematiğe olumsuz yaklaşımımı ve korkularımı hissetmiş olacaktı ki yanıma geldi ve kendini tanıttı.

Kısa bir sohbetten sonra ‘’Matematikle Barışıyorum’’ adlı kitabını okumam için verdi. Bu kitabı okuduktan sonra matematikle ilişkimi tekrar sorgulamaya başladım.

Bu zamana kadar matematik konularını hep ezberlemiş,farklı çözüm yollarını işaret eden kapıların varlığından habersiz yaşamış, çözümlere daima bildiğim tek bir kapıdan ulaşmanın uğraşını vermiştim. Bu durumu fark etmemle birlikte matematiğe bakış açımda çok önemli değişiklikler olmaya başladı.

Yıllardır ‘’Çözüme bir tek kapıdan ulaşılır.’’düşüncesini yavaş yavaş kafamdan atmaya başladım. Kafamdaki bu düşünce yok oldukça çok farklı kapılar belirmeye başladı. Ve ben artık korkmadan beliren her kapıdan içeri girmeye başladım. Kapıların hiç biri kilitli değil , hepsi beni bekliyor. Matematik aydınlık dünyasına beni bekliyor.....

Artık matematiği kurallar,formüller bütünü olarak değil hayatın ta kendisi olarak görüyorum. Ve şimdi ben de matematiği seviyorum...

Evet, matematiği seviyorum ama kısa bir sürede bir mucize beklemiyorum. Mucize benim içimde ...Ağır ağır, sindire sindire bazen zorlanarak bazen de yorularak ta olsa hedefime ulaşacağım. Yakın zamanda da matematikle tamamen barışacağım...

Rabia Öğretmen

Bu Sitede Çarpım Tablosu Ezberi Yasaktır

Sayın kıymetli ziyaretçilerimiz ‘’ http://www.matematigisevdirenadam.com’’ sitemizde ‘’Çarpım Tablosu ‘’ ezberi yasaktır. Lütfen bizden ‘’Çarpım Tablosu ‘’ ezberi konusunda yardım istemeyiniz.Bizim sitemizdeki ‘’Çarpım Tablosu ‘’ ezberi sizlere ömür artık ömrünü tamamlayıp öbür dünyaya göç etmiştir. Sitemizde ‘’Çarpım Tablosu ‘’ ezberinden boşalan yere ‘’Çarpım Tablosu ‘’ öğretimi atanmıştır. ’’Çarpım Tablosu ‘’ezberini sevenlere duyurulur.

Yoksa siz ‘’Çarpım Tablosunda ‘’ hala dedemin yöntemlerini mi kullanıyorsunuz ? Günümüz teknolojisine gözü kapalı hakim olan bu zıpır çocukları ve gençleri ne zamana kadar ‘’ Çarpım Tablosu ‘’ ezberiyle aptallaştırmaya devam edeceğiz.

Biz site olarak ‘’Çarpım Tablosu ‘’ezberinin bıraktığı tüm mirasları reddediyoruz ve ‘’Çarpım Tablosu’’ ezberiyle tüm ilişkilerimizi tamamen kestik.Tekrar dedemin çağdışı ezber yöntemlerine asla geri dönmeyi düşünmüyoruz.Güle güle ‘’Çarpım Tablosu Ezberi !’’ Hoş geldin, sefalar getirdin ‘’Çarpım Tablosu Öğretimi !’’

Bu konuda şüphesi olanlara çarpım tablosunun ezbersiz öğrenilebileceğini NOTER huzurunda ispat etmeye hazırız."Kimler çarpım tablosunu ezbersiz öğrenebilir?" diye sorarsanız "Cep telefonu ve bilgisayar kullanmayı öğrenebilecek kadar zekası olan ve öğrenmek isteyen herkes bizim uyguladığımız yöntemlerle çarpım tablosunu ezbersiz öğrenebilir." diyoruz.

2009 Yılında yazıp kitapçık haline getirdiğimiz ve içinde çarpım tablosunun ezbersiz ve bir çok yöntemle nasıl öğretileceğini anlatan " Pratik Yöntemlerle Çarpma Öğretimi Ve Dört İşlem " çalışmamızla bu konuya son noktayı koymuş bulunuyoruz.

Bu çalışmamızı okuyup inceleyip ve uygulayanlar açısından Türk toplumunda " Çarpım Tablosu ve Matematikle " ilgili var olan bir çok ezber de tarihin derinliklerini bir daha gelmemek üzere gömülecektir.

BUYRUN CENAZE NAMAZINA !

ÇARPIM TABLOSU EZBERİNİN CENAZE MERASİMİ PROĞRAMI !

Matematik Ülkesinin Kralı ”Çarpım Tablosu Ezberi” bu gün Hakkın Rahmetine kavuşmuştur. Cenazesi bu gün Asri Mezarlığa defnedilecektir. EL-FATİHA

Ey Cemaat-i Müslimin Buyrun Cenaze Namazına ! Allahuekber !
Esselamü-aleyküm ve Rahmetuullah ! Esselamü-aleyküm ve Rahmetuullah !

– Ey Cemaat-i Müslimin, Merhumu Nasıl bilirdiniz? — Kötü bilirdik !
—Nasıl bilirdiniz? — Kötü bilirdik ! , –Nasıl bilirdiniz? — Kötü bilirdik !
– Merhuma Haklarınızı Helal Ediyor musunuz ? — Hayııııııııııır !
– Helal Ediyor musunuz ? — Hayııııııııııır !
– Helal Ediyor musunuz ? — Hayııııııııııır !

Matematik Ülkesinin Yeni Kralı ” Ezbersiz Çarpma Yöntemi” olmuştur. Yeni kralımızın ilk fermanı ” Sarmal Yöntemle Ezbersiz Çarpma Öğretimi” tüm halkımıza tez elden duyurulacaktır. Bu yöntem milletimize hayırlı olsun !

Necip GÜVEN

12 Haziran 2010 Cumartesi

Matematik Öğretiminde Daha Başlangıçta Düşülen Hatalar

Matematik Öğretiminde Daha Başlangıçta Düşülen Hatalar ( * )

"Eğitim ana kucağında başlar; her söylenilen kelime çocuğun kişiliğine konan bir tuğladır." HOSEA BALLOV

Küçük çocuğun matematik eğitimi soyut düşünceyle karşılaşmasıyla başlar. Bu da okul öncesi dönemde resim ile müzikle sağlanır. Küçüğe hiç çekinmeden bu konulardaki başyapıtlar gösterilmeli, bunlar üzerinde basit, sade konuşmalar yapılmalıdır. Okul döneminde de resim ile müzik dersleri aynı amaçla, demek ki matematik için soyut düşünceyi aşılamak için konulmuşlardır. Yoksa amaç, ressam ya da müzisyen yetiştirmek değildir.

Okul çağında ilk matematik bilgisi verilmeye başllandığında hatalar da başlar.
Bir çocuğa okuma-yazma öğretilmeye başlandığında önce harfler ile onların taşıdığı ses değerleri öğretilir. Sonra hecelere, daha sonra sözcüklere geçilir.

Oysa matematik öğretilirken sayıların neler olduğu, ne anlama geldikleri, yapıları üzerinde hiç durulmadan , önce 1,2,3,4....ilh sırayla sayması öğretildikten sonra hemen dört işlemin en basitleri olan toplama ile çıkarmaya girilir. Bu arada (0) sıfır'ın ne olduğundan, tarihçesinden hiç söz edilmeden, 2 + 3 = ? kaç eder ya da 3 - 2 = ? diye sorularak doğru yanıtların alınması beklenir. İşte küçüğün matematikten nefret etmesinin başlangıcıdır bu...

Ayrıca böyle bir giriş matematikte ezberciliğin de başlangıcını yapar. İlerki sınıflarda bu ezberci davranış daha da tehlikeli olarak artarak, sürer gider. Çünkü matematiğin özünü yapan soyut düşünceden tümüyle uzaklaşılmıştır.

Çocuğun matematik kavramı 0 - 6 yaş aralığında gelişir. Bunun anlamı bu yaşlarda çocuğun sayılarla kaynaşması dağil, ama soyut düşünce kavramına ulaşması demektir. Bu arada sayıları da algılanması bir yan gelişme olarak düşünülebilir.

Bu çağ okul öncesi, ana kucağı çağıdır. Ana-baba bu konuda bilgili ya da uyanık ise çocuğa yardımcı olma olanağı vardır. Victor Hugo "Bir kişiyi eğitmek istiyorsanız, onun anne-annesinden başlamalısınız" sözünü bunun için söylemiştir.

Daha sonra okulda uygulanan yanlış eğitim programlarıyla bireyler hem matematiği öğrenemiyorlar, hem de ondan soğuyup ezberciliğe saparak, yasak savar gibi matematik derslerini okuyup geçiyorlar.

Bizler "dahi" olarak doğan çocuklarımızı bile bu eğitim programlarıyla eğitip, matematik öğretmeye çalışıyoruz!... Ne kadar yanlış bir yolda olduğumuz açıkça ortada dağil mi?...

İlerki kuşakların esenliği ile güvenliği için bu yanlış gidişin ivedilikle düzeltilmesini istemek, bunu beklemek, en doğal hakkımızdır.

( * )Yalçın Güran

KAYNAK:http://www.yalcinguran.com/2009/10/matematik-ogretiminde-dusulen-hatalar.html

Eğlenceli Matematiğin Babası Martin Gardner (1914 -2010)

Eğlenceli Matematiğin Babası Martin Gardner (1914 -2010)

Her ne kadar günümüz uygarlığı ağırlıklı olarak matematik ve matematiksel bilimler üzerine kurulu olsa da matematik deyince köşe bucak kaçan insanların sayısı hayal edilemeyecek kadar çok. İlkokuldaki kötü bir matematik öğretmeni, ortaokul ve lisede nispeten zorlayıcı konulardan olunan sınavlardan alınan düşük notlar, ailenin özellikle matematik dersinin iyi olması için uyguladığı baskı, temelde zayıf olunan bir konuda üniversiteye gelince kalkülusu dahi 5-6 kere almak zorunda kalmak...

Bunların hepsi ya da en az bir tanesi matematikten korkmak veya nefret etmek için "geçerli" sebepler çoğuna göre. Fakat matematiğin ders boyutunun yanında muhteşem bir yaratıcı ve eğlendirici tarafının olduğunu (bilerek ya da bilmeyerek) göz ardı ederek oluşan bu kanıları kırmak için onlarca kitap yazan biri vardı : Martin Gardner . Kendisini ne yazık ki geçtiğimiz günlerde kaybettik...

İlk kez Gardner'ın yazılarıyla bir arkadaşımın Alice Harikalar Diyarında kitabının açıklamalı baskısını (annotated version) okumamı ısrarla tavsiye ettiğinde tanışmıştım. Çocuk kitabı olarak okuyup geçtiğim bir kitabın ne kadar derinlikli ve kimi yerlerinde ne kadar "gizemli" olduğunu fark ettirmişti bana Gardner. Yirmi yıla yakın Scientific American dergisinde "Matematiksel Oyunlar" köşesinde onlarca eğlenceli matematik yazısı yazmıştı ve bunların derlemelerinin de içinde olduğu 70'e yakın kitap...

Gardner'ın yazdığı matematik yazıları, üniversitede matematikle hiç uğraşmamış ya da matematiksel düşünmenin zevkine varmış kişiler için fakat çok iyi bir düşünme ve problem çözme yeteneği isteyen yazılar. Kendisi de üniversitede herhangi bir matematik dersi almadığından(kendisi felsefe mezunu bu arada) yazılarının herkes tarafından çok daha kolay anlaşıldığını söylüyordu Gardner. Her ne kadar yazılarında satır satır formüller olmasa da yaptığı işin değerini şu kelimeler çok güzel özetliyor :" Martin binlerce çocuğu matematikçeye dönüştürdü, binlerce matematikçiyi ise çocuğa"... Yazdığı matematik yazıları"eğlenceli matematik" (recreational mathematics) olarak anılıyor ve Türkiye'de de bu konunun en iyi temsilcisi Ali Nesin ve Matematik Dünyası'nı da anmadan olmaz.

Tübitak Yayınları'ndan harika bir kitap Hah, Buldum! - Martin Gardner

Getiğimiz yıllarda tanıştığım Gardner ve muhteşem matematik yazıları bana bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamıştı. Biraz düşünmeye ve zor sorularla uğraşmaya zaman ayırabiliyorsanız Gardner'ın eğlenceli matematiğiyle tanışmak için ilk işiniz Tübitak Yayınları'ndan yayınlanan "Hah Buldum!" kitabını almak olsun! Günlük bilmecelerden, kombinatorik, olasılık, sayma ve diğer birçok konuda harika yazıların yanında oldukça eğlenceli karikatürlerin de bulunduğu bu kitabı kaçırmayın! (Kitaptan örnek bir sayfa için tıklayınız)

Gardner'ın diğer yazılarının içine girip kaybolmak isteyenler ise aşağıdaki bağlantıdan Scientific American'da yazdığı yazıların hepsine ulaşabilir ( Linkleri görmeniz için siteye üye olmanız gerekiyor)

Martin Gardner - Mathematical Games (gigapedia.org)

KAYNAK: http://www.gokgunce.com/2010/05/eglenceli-matematigin-babas-martin.html

TAM SAYILAR KABİLESİ

Günün birinde Kafkas dağlarının ardında bir kabile yaşarmış .Bu kabilenin adı tam sayılar kabilesiymiş.Bu kabile iki kola ayrılırmış.Bunlardan biri NEGATATİF tam sayılar olup bu tam sayılar diğer kabilelere hep öfke aşılarmış.Fakat tam sayıların diğer kolu olan POZİTİF tam sayılar la yaptıkları her savaşta yenilirlermiş, çünkü pozitif tam sayılar hep mutluluk aşıladıkları için öfaaae hiç yenilmezlermiş.Bir de ‘0’ sayısı varmış.Bu kendi halinde ,kimseye yararı ve zararı olmayan , etliye sütlüye karışmayan birisiymiş.Ama sinirlendiğinde çok kötü çarparmış.Bu yüzden kimse ononla çatışmayı göze alamazmış.Zamanla tam sayılar arasındaki ayrılık alevlenmiş ve pozitif tam sayılar arasından bir grup ayrılıp ,kendilerine DOĞAL sayılar diyerek başka bir kabile kurmuş.Bu grup ‘0’ da yanlarına almış ve negatif tam sayılardan uzakta bir mekana çadır kurmuşlar.Uzun zaman sonra negatif tam sayılar ne kadar büyük bir hata yaptıklarını anlamışlar ama nafile… Aralarından en yaşlı ve bilge olanlarını seçip bir komite kurmuşlar ve doğal sayılarla anlaşma imzalamak için göndermişler.Uzun uğraşlar sonucunda antlaşma imzalanmış.Buna göre; negatif tam sayılar ve doğal sayılar beraberce yaşayacaklar ama doğal sayılar ( sıfır hariç) eskisi gibi pozitif tam sayı olarak anılacak ve hep beraber aynı yerde yaşayacaklardır.Hemen işe koyulmuşlar ve sayı doğrusu denen yeni evlerini yapmaya başlamışlar.Evlerinin yerini belirlemeye gelince ne yapcaklarını şaşırmışlar , herkes en güzel yeri isterken sıfır Araya girmiş ve ‘ benim solumda negatif tam sayılar sağımda da pozitif tam sayılar oturacak ben tam ortada olacağım.’ Herkes bu kararı çok sevmiş ve kabul etmiş. O günden bugüne hiç kavga etmeden yaşaya gelmişler...

KAYNAK: http://www.uslanmam.com/fikralar/357361-matematikten-nefret-edenlere.html

Montessori Eğitiminde Matematik Materyalleri

Montessori Eğitiminde Matematik Materyalleri

Maria Montessori, Hayatı

Montessori Metodunun kurucusu olan Maria Montessori 31 Ağustos 1870 tarihinde İtalya Chiaravalle’de doğmuştur. 1896 yılında İtalya’nın ilk kadın doktoru unvanını alarak tıp fakültesini tamamlamıştır. Montessori bir bilim insanı olarak sahip olduğu özelliklerin dışında, bir kadın olarak da zamanının değer yargılarının ilerisinde yaşamış ve kadın hakları için mücadele etmiştir. İtalya’nın ilk kadın doktoru olarak, 1896’da Berlin ve 1900’de Londra’da iki kadın konferansında İtalya’yı temsil etmek için seçilmiş ve bu konferanslarda kadınlara eşit ücret için çağrı yapmıştır. Üniversiteden mezun olduktan sonra asistan doktor olarak atandığı Roma Psikiyatr kliniğinde zeka özürlü çocuklarla çalışmıştır.

1899 yılında ise Roma’da zeka geriliği olan tüm çocukların yollandığı yeni orthophrenic okuluna yönetici olarak atanır. 1896 -1907 yılları arasında sağlık, antropoloji, felsefe, psikoloji ve eğitim çalışmalarını devam ettirir. 1907 de, Roma’nın San Lorenzo bölgesinde çalışan ailelerin çocuklarından oluşan 60 kişilik grupla çalışmak için üniversitedeki kürsüsünden ve tıbbî uygulamalarından vazgeçer. Burada ilk Casa dei Bambini’yi ya da Çocuklar Evi’ni kurar. 1907 yılından itibaren dünyanın bir çok ülkesinde Montessori metodu hakkında çalışmalar yürütmeye devam eder. 1922’de İtalya’da okul müfettişi olarak atanır.

Fakat 1934’de Mussolini faşizmine muhalefetten dolayı İtalya’dan ayrılmaya zorlanır ve Barselona’ya gider. 1936’da İspanya Savaşı sırasında İngiliz gemisiyle kurtarılır. Aynı yıl evini Hollanda Laren’e taşır. 1940’da Hindistan 2. Dünya Savaşına girdiğinde, O ve oğlu Mario düşman yabancılar olarak göz altına alınır , . 2. Dünya Savaşı boyunca Montessori’nin Hindistan’dan ayrılmasına izin verilmez ve bu zamanı bebekleri araştırmak ve gözlemlemekle geçirir.1946 yılında Hindistan’dan Hollanda’ya döner. 1947’de ise Londra’da Montessori Merkezi’ni kurar.

1950 yılında UNESCO konferansına katılır. 1940, 1950 ve 1951’de Nobel Ödüllerine aday gösterilir. 1952’de Noordwijk Zee de Dutch sahilindeki bir köyde arkadaşlarının sahip olduğu bir evin bahçesinde otururken hayatını noktalar. Oğlu ve şef asistanı Mario ile Afrika’ya gidip gitmemeyi görüşüyorlardır. 80 yaşında birisi olarak seyahat için oldukça güçsüz olduğunu, bir başkasının onun yerine gidebileceğini ve konferans verebileceğini söyler. Bir saat sonra beyin kanamasından ölür. Her zaman öldüğü yere gömülmek istediği için Roma Noordwijk Katolik Mezarlığına gömülür.

Bir eğitim emekçisi olarak, dünyanın bir çok ülkesinde konferanslar, eğitimler vermiş, kitaplar yazmış, yeni okullar ve öğretmen eğitim merkezleri açmış, bir yandan da çocukları gözlemlemeyerek kendi eğitimine devam etmiştir. Bir dünya vatandaşı olarak yaşamıştır. Dünya genelindeki çabalarının ürünü olarak metodu dünyanın bir çok ülkesinde uygulanmaktadır.

Montessori Eğitiminde Matematik Materyalleri:

Çocuklara erken yaşlarda matematik malzemeleri ile çalışma olanağı sağlandığında, onların matematik gerçekleri kavradıkları ve birçok yeteneği kolayca ve zevkle kazanabildikleri görülmüştür. Halbuki matematik, çocuklara ileriki yaşlarda soyut bir formda verildiğinde aynı yetenekleri kazanabilmeleri için uzun bir zaman ve çok fazla çaba gerekmektedir.

Dr. Montessori sayı sayma işlemiyle ilgilenen çocukları incelediğinde, dokunmayı veya saydıkları materyalleri bir yerden bir yere taşımayı istediklerini gözlemlemiş ve bundan hareketle somut matematik materyalleri hazırlamıştır. Bir Montessori sınıfındaki çocuklar, toplama, çıkarma kurallarını veya çarpım tablosunu ezberlemezler, bunları ezberleme zamanı geldiğinde ise artık her işlemin ne anlama geldiğini çok iyi bilir durumda olurlar.

Okul Öncesi Dönem Ve Matematik Eğitimi

Okul Öncesi Dönem ve Matematik Eğitimi ( * )

Günümüzde pek çok çocuk matematiği ürkütücü ve sıkıcı olarak algılamaktadır. Bunun temel sebeplerinden bir tanesi okul öncesi dönemde aileler tarafından yapılan bir takım yanlışlıklardır. Ailelerin kafalarında yerleşmiş olan matematik zordur önyargısı maalesef çocukları da küçük yaşta esir almaktadır. Halbuki okul öncesi dönemdeki bir çocuğun algılama gücü yetişkin bir ebeveynin algılama gücünün en az on katıdır. Bir kere çocuğun kafasında neyin zor neyin kolay olduğu gibi bir ön bilgi olmadığı için çocuk sayısal ya da sözel herşeyi almaya hazırdır ta ki bizler çocuğumuzun kafasına şu zordur veya şu kolaydır gibi bilgileri yerleştirinceye kadar.

Matematiğin zor anlaşılan bir ders olmasının arkasında ailenin uygulamış olduğu öğretim teknikleri de büyük ölçüde etkilidir. Çağımızın getirdiği bir takım olumsuzluklar da çocukları matematikten ve soyut düşünmeden uzaklaştırmaktadır. 0-6 yaştaki çocuğa yönelik sınırsız sayıda bilgisayar oyunu ve aileler de bu imkanları çocuğa sunmuşken aynı anda çocuktan matematik yapmasını ve soyut düşünmesini beklemek mantıksız olur. Küçük yaştayken çocukları televizyonun ve bilgisayar oyunlarının esiri yapmak her ne kadar çocuğu ödüllendirme veya yaramazlık yapmasını durdurmak için bir yol olsa da uzun dönemde çocuğu o yaşta sanal dünyanın kucağına atıp özgür düşünme, üreticilik ve gerçek hayattan uzak bir yaşam tarzı benimsetmektir.

Peki çocuğumuz matematikten ve matematik içeren oyunlardan sıkılıyor ve onlardan uzak kalmayı seçiyorsa ne yapmalı? O zaman aklımıza hemen zekanın tek bir tür olmadığı, 1983 yılından bu yana Howard Gardner tarafından tanımlanmış 8 tür zekanın var olduğu gelebilir (çoklu zeka kavramı), ve hemen bir sonuç çıkararak benim çocuğumda demekki matematiksel zeka yok denebilir.

Her ne kadar böyle bir çıkarım mantıklı gözükse de, tanımlanmış bu zeka türlerini tek tek incelersek, pek çoğunda soyut düşünmenin var olduğunu görürüz. İnsanları matematikten uzaklaştıran başlıca etmenin soyut düşünme zorunluğu olduğu düşünülürse, bunun burada geçerli olamayacağı anlaşılır. Bundan yaklaşık her tür zekaya, elbette matematik zeka başta olmak üzere, matematiği sevdirme olanağı bulunabileceği anlaşılır. Demek ki, matematikle yalnız matematik zekası olanlar uğraşmaz. Öteki tür zekalar da az ya da çok matematiği ve matematik içeren soyut kavramları anlayabilirler.

Demek ki, ortada başka bir sorun olmalıdır. Bu da, büyük olasılıkla bu konuda matematiğe yakınlaştıracağız diye çocuğun üzerine fazlaca yüklenmektir diyebiliriz. Elimizdeki araçları ona gerçek oyun gereçleri olarak verirsek sıkılmasına meydan vermeden, öteki oyuncakları gibi ilgi duyarak ilgilenmesi sağlanabilir.

Bu yaşta matematik oyunları ve bilmeceleri ile çocuğu matematiğe ısındırmak ve matematiği zevkli bir konu yapmak mümkündür. Hemen hemen her matematik konusu için bir aktivite veya oyun bulunabilir. Öğretmek istediğimiz konuya göre her ebeveyn kendisi bile birtakım zevkli oyunlar bulup çocuğu ile zevkli vakitler geçirebilir.

Bu tür oyunları çağımızın da verdiği olanaklardan faydalanarak en basitinden internetten bularak çocuğumuzun matematiksel gelişimine katkıda bulunabiliriz. Matematik bir defa sevildi mi eğer çocuğun kendine olan güvenini kıracak bir öğretmeni olmazsa kolay kolay nefret edilmez. İşin özü çocuğa matematik sevgisini küçük yaşta vermektir.

Peki okul döneminde matematik sevdirilemez mi? Oyunlarla ve bilmecelerle matematik öğrenme fırsatı okul dönemi çocuklar için kaçmış değildir aslında. Fakat okuldaki öğretmenin matematik öğretim tarzı çok önemlidir. Matematik dersiyle ilk yüzleşmesini yapan öğrenciye sunulan matematik problemleri, oyun ya da bilmeceler gibi verilmeli; teoremler de bu bilmecelerin ip uçlarıymış gibi anlatılmalıdır. Bunun tersi yapılıp, daha başlar başlamaz matematik kupkuru yüzüyle öğrencinin önüne konursa, çocuk hızla bu derse karşı soğukluk duymaya başlayacaktır.

Okul döneminde de matematik sevilir ama her öğrencinin mesleğini seven, matematiği özümsemiş ve matematiği oyunlarla anlatabilen öğretmenlere sahip olma olasılığı günümüzdeki matematikten nefret eden insan kitlesine bakılınca çok düşük bir ihtimal olduğu görülür.

Matematiğin hayatın her anında karşımıza çıktığını ve insanların matematik bilgileri ile değerlendirildiği yirmi birinci yüzyılda öğrenci ailesi olarak çocuğumuza iyi bir gelecek sunmak istiyorsak matematiği sevdirme işini okul çağına bırakmamak çok mantıklıdır.

( * ) Mehmet AYDIN / Marathon Science School of Excellence /Maths Teacher

KAYNAK:http://www.bilgispot.com/7706/okul-oncesi-donem-ve-matematik-egitimi/

Çarpım Tablosu Ezberine Hayır ( 1 )

ÇARPIM TABLOSU !

Çarpım tablosu,
Çarpım tablosu dediniz,
Başımızın etini yediniz.
Bela oldu başımıza,
Yetti artık canımıza.
Başımızda nöbet bekler büyükler,
Sırtımızda sanki tonlarca yükler.
Oyun hakkımızı elimizden aldınız,
Oyuna doyamadık.
Kırdığınız yumurta bini geçti,
Çoğunu sayamadık.
Çarpılan çarpım tablosu mu
Yoksa biz mi anlamadık.
Boşa gitti tüm emekler,
Arabalar, bebekler hep bizi bekler.

*************

Çarpım tablosu,
Çarpım tablosu dediniz,
Başımızın etini yediniz.
Bela oldu başımıza,
Yetti artık canımıza.
Ya bu işin kolayını bulun,
Ya da başımızdan yok olun.
Boş yere günlerce bize kızdınız,
Ufacık çocuklara mezar kazdınız.
Hatanızın suçunu bize yıktınız,
Streslere sokup, canımızı yaktınız.
Başımızda nöbet bekler büyükler,
Sırtımızda sanki tonlarca yükler.
Oyun hakkımızı elimizden aldınız,
Oyuna doyamadık.
Kırdığınız yumurta bini geçti,
Çoğunu sayamadık.
Çarpılan çarpım tablosu mu
Yoksa biz mi anlamadık.
Boşa gitti tüm emekler,
Arabalar, bebekler hep bizi bekler.

Necip GÜVEN / Eskişehir 21 Temmuz 2008

ÇARPIM TABLOSU EZBERİ ÖLDÜ

Dedeme de bela idi,
Her taraf Kerbala idi.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Milletin yüzü güldü.


Babam da çok acı çekmiş,
Ezberlerken canı çıkmış.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Matematiğin yüzü güldü.


Babamızdan miras kaldı.
Bizi de yerlere çaldı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Hepimizin yüzü güldü.


Annelere stres yaptı.
O da çocuğunu çarptı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Annelerin bahtı güldü.


Babam çarpım tablosunu astı,
Ezberlemedim bana küstü.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Babaların yüzü güldü.


Öğrenciler Allah dedi.
Ezberlemem Vallah dedi.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Öğrencinin yüzü güldü.


Ne acılar çektirmişti.
Bizi candan bıktırmıştı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Hepimizin yüzü güldü.

Necip GÜVEN Eskişehir 15 Mart 2009

EZBERSİZ ( * )

Çocukken, henüz daha okuma yazma öğrenmemişken başkalarının bana okuduğu masal kitaplarını ezberlerdim. O kadar iyi ezberlerdim ki virgüllü yerleri bile aklımda tutar, kendim okurken aynı yerlerde duraklardım. Sonra telefon numaralarını ezberlemeye başladım.

İlkokulda şiirleri, yıl sonu gösterileri için monologları, derken tarih yazılıları için bir dolu isim ve tarih. Okul numaralarım, çarpım tablosu ve daha bir sürü şey…Ezberlediklerimi say say bitmez.

Üstelik ezbercilik takdir edilen bir şeydi ben çocukken. Hatta yabancı dil eğitimi bile buna dayanıyordu. Defterimize yüzkere table yazınca onun masa olduğunu öğreniyorduk güya. Bağlamsallık falan önemli değildi o zamanlar.

Sonra sonra ezberlemenin o kadar da masum bir şey olmadığını farkettim. Şiir ezberlemekle başlayan ezberci zihin bir takım yaşam ezberlerinin de sürmesini garanti altına alıyordu adeta. Böylece insanların kafalarında şemalar, çerçeveler oluşuyor ve onların bozulmasına veya sorgulanmasına karşı çok tahammülsüz oluyorlardı. Bu yüzden gerçekliğin akışkanlığı bilgisiyle burada ezber bozan şeyler yazmak istiyorum.

( * ) KAYNAK: http://ezbersiz.wordpress.com

Hayat, Sen Başka Planlar Yaparken Sana Olandır! ( * )

Öğretmen günler boyunca bizim için bir anlamı olmayan çarpım tablosu adında bir tablodan bahsetti. Bu tablo dünyadaki en önemli birkaç tablodan biriydi. Üzerinde üç kere üç dokuz filan yazıyordu ve bu da çok çok önemli birşeydi. Kimse üç kere üçü kafasında bir yere oturtamıyordu. Kötü bir tekerleme gibiydi.

Okul benim için 40 derece sıcaklıkta sıkıcı tekerlemeler ezberlemem gereken bir ızdırap yuvası halini almıştı. Oysa ben de herkes gibi büyüyünce astronot olmak niyetiyle okula gelmiştim ve geldiğime bin pişmandım. Bu koşullarda astronot olmam mümkün değildi. Ayrıca öğretmende de astronot yetiştirecek bir pırıltı göremiyordum. Habire elma diyor, armut diyor, topluyor çıkarıyor, tablo üstüne tablo anlatıyordu. Yaka bir yandan, önlük bir yandan bu okul işinden daha o zaman soğudum. Hem perdeler de kısaydı.

( * ) KAYNAK: http://www.figankaplan.com

MATEMATİK

Yaşamın, günümüz Türkiye’sinde yüzümüze tokat gibi çarpan acı bir gerçeği var. Büyük balık küçük balığı yer, “büyük akıl” da “küçük aklı” ezer ve yönetir. Ve bu “büyük akıl”, “küçük akıl”ların hiçbir şeyi sorgulamaması, düşünmemesi için ona dayatmalar, baskılar uygular. Çünkü “küçük akıl” bir varlık olduğunu tespit ettiğinde ezilmemeyi ve yönetmeyi düşünebilir. Bunu düşünmesi kendini ezen “büyük aklın” hiç işine gelmez.

Yıllardır sınav stresleriyle, not kaygılarıyla boğuşmakta, büyüklerimizin dediği o klasik “oku da adam ol” sözü beynimize kazınmakta, biz de “ya olamazsak” endişesiyle yaşayıp durmaktayız. Bu durumun sebebini, tek bir kelimeyle açıklamak mümkün: Sistem (ya da devrimci ağbilerimizin dediği gibi “bozuk düzen”)

Yani, bizim büyük aklımız olan “sistem”, düşünmeyen, hayat pratiği ve bilinci olmayan bireyler yetiştirmek için elinden geleni yapıyor. Meselâ, büyük çoğunluğa kâbus gibi gelen “Matematik” yöntemini (ki bir bilim de olduğu ileri sürülen Matematik, aslında düşünmenin bir yöntemidir) bazı kalıplara hapsedip, genç beyinlere dayatıyorlar. Biz de genelde sorunun derinine inme gibi bir alışkanlığımız olmadığı için, yüzeysel bilgilerle yetiniyoruz ve sonradan bu yüzeyselliğin bir çözüm olmadığının farkına varıyoruz.

Örneğin, genelde birinci sınıfta matematiksel çarpım tablosunu ezberlememiz istenir. Biz de başlarız: 1×1=1, 2×2=4, 3×3=9… iki üç gün sonra bakmışız ki unutmuşuz. Sil baştan… 3×3’ün 9 olduğunu ezberlememizi isteyen “sistem”, 3×3’ün aslında 3 tane 3’ün yan yana toplanarak bulunduğunu gösterse (ya da göstermese de biz düşünsek) biz de 3×4’ü bulurken 3 tane 3’ün yanına bir tane daha 3 koyup sonuca varabiliriz.
Örnekleri çoğaltmak mümkün;

Eskilerin klasik matematik dedikleri yöntemden modern matematiğe geçiş, bir düşünüş tarzından başka tür bir tarza geçiş olmuştur. İlişkileri, faktörlerin arasındaki bağıntıyı kurmadan, bu bağıntının kalıbı olan formülleri ezberleyerek, bu formüller üzerinden sonuçlara ulaşma çabası, modern matematik diye adlandırılmıştır. Bu durumda sonuçlara katlanmak, kabullenmek gerekecektir! Matematiğin sonuçları tanrısal olarak sunulur ve karşı çıkılamaz! Oysa ki, formülün altında yatan bağıntıları düşünce düzeyinde algılayıp deşifre etmeden matematik yapılamaz. Formüllerden başlayan düşünce süreci bizi matematik yapmaya, yani düşünmeye değil, hesap yapmaya, yani sonucu kabullenmeye götürür. Kuşkusuz ki faktörlerin çoğaldığı ve formüllerin işi kolaylaştırdığı karmaşık sistemler, çok sayıda bilgiyi ilişkilendirmek ve soyutlamak açısından büyük kolaylık sağlayan doğru bir yöntemdir. Ama bağıntıyı, formülün mantığını bilmeden, algılamadan formül çözmek, matematik yapmak değil, formüle bağlı düşünmektir! Böylece gençliğin matematik öğrenimi, verilene bağımlı düşünme, verili çerçevede düşünme eylemi olarak şekillendirilir.

Öncelikle günlük yaşamdaki matematiksel düşünceyi dört işlemi yapabilmeye indirgeyen bu dar matematik, bizi ilişkilerin bilgisinden mahrum kılmıştır. Böylece her sorunun soruluş tarzında olduğu gibi, yanıtın nerede aranacağında da farklı çıkarların matematiğe yön verdiğini görmeli, her soruya emekten ve özgür düşünceden yana verilecek yanıtın, gerçek bilgiyi keşfetmekten geçtiği anımsanmalı ve unutulmamalıdır.

( * )HASAN ÖNCÜ GÖKÇE -YAKAKENT HAZiRAN 2008

KAYNAK: http://www.memleketmektubu.com/2009/12/matematik-ve-yasam/