12 Haziran 2010 Cumartesi

Çarpım Tablosu Ezberine Hayır ( 1 )

ÇARPIM TABLOSU !

Çarpım tablosu,
Çarpım tablosu dediniz,
Başımızın etini yediniz.
Bela oldu başımıza,
Yetti artık canımıza.
Başımızda nöbet bekler büyükler,
Sırtımızda sanki tonlarca yükler.
Oyun hakkımızı elimizden aldınız,
Oyuna doyamadık.
Kırdığınız yumurta bini geçti,
Çoğunu sayamadık.
Çarpılan çarpım tablosu mu
Yoksa biz mi anlamadık.
Boşa gitti tüm emekler,
Arabalar, bebekler hep bizi bekler.

*************

Çarpım tablosu,
Çarpım tablosu dediniz,
Başımızın etini yediniz.
Bela oldu başımıza,
Yetti artık canımıza.
Ya bu işin kolayını bulun,
Ya da başımızdan yok olun.
Boş yere günlerce bize kızdınız,
Ufacık çocuklara mezar kazdınız.
Hatanızın suçunu bize yıktınız,
Streslere sokup, canımızı yaktınız.
Başımızda nöbet bekler büyükler,
Sırtımızda sanki tonlarca yükler.
Oyun hakkımızı elimizden aldınız,
Oyuna doyamadık.
Kırdığınız yumurta bini geçti,
Çoğunu sayamadık.
Çarpılan çarpım tablosu mu
Yoksa biz mi anlamadık.
Boşa gitti tüm emekler,
Arabalar, bebekler hep bizi bekler.

Necip GÜVEN / Eskişehir 21 Temmuz 2008

ÇARPIM TABLOSU EZBERİ ÖLDÜ

Dedeme de bela idi,
Her taraf Kerbala idi.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Milletin yüzü güldü.


Babam da çok acı çekmiş,
Ezberlerken canı çıkmış.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Matematiğin yüzü güldü.


Babamızdan miras kaldı.
Bizi de yerlere çaldı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Hepimizin yüzü güldü.


Annelere stres yaptı.
O da çocuğunu çarptı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Annelerin bahtı güldü.


Babam çarpım tablosunu astı,
Ezberlemedim bana küstü.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Babaların yüzü güldü.


Öğrenciler Allah dedi.
Ezberlemem Vallah dedi.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Öğrencinin yüzü güldü.


Ne acılar çektirmişti.
Bizi candan bıktırmıştı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Hepimizin yüzü güldü.

Necip GÜVEN Eskişehir 15 Mart 2009

EZBERSİZ ( * )

Çocukken, henüz daha okuma yazma öğrenmemişken başkalarının bana okuduğu masal kitaplarını ezberlerdim. O kadar iyi ezberlerdim ki virgüllü yerleri bile aklımda tutar, kendim okurken aynı yerlerde duraklardım. Sonra telefon numaralarını ezberlemeye başladım.

İlkokulda şiirleri, yıl sonu gösterileri için monologları, derken tarih yazılıları için bir dolu isim ve tarih. Okul numaralarım, çarpım tablosu ve daha bir sürü şey…Ezberlediklerimi say say bitmez.

Üstelik ezbercilik takdir edilen bir şeydi ben çocukken. Hatta yabancı dil eğitimi bile buna dayanıyordu. Defterimize yüzkere table yazınca onun masa olduğunu öğreniyorduk güya. Bağlamsallık falan önemli değildi o zamanlar.

Sonra sonra ezberlemenin o kadar da masum bir şey olmadığını farkettim. Şiir ezberlemekle başlayan ezberci zihin bir takım yaşam ezberlerinin de sürmesini garanti altına alıyordu adeta. Böylece insanların kafalarında şemalar, çerçeveler oluşuyor ve onların bozulmasına veya sorgulanmasına karşı çok tahammülsüz oluyorlardı. Bu yüzden gerçekliğin akışkanlığı bilgisiyle burada ezber bozan şeyler yazmak istiyorum.

( * ) KAYNAK: http://ezbersiz.wordpress.com

Hayat, Sen Başka Planlar Yaparken Sana Olandır! ( * )

Öğretmen günler boyunca bizim için bir anlamı olmayan çarpım tablosu adında bir tablodan bahsetti. Bu tablo dünyadaki en önemli birkaç tablodan biriydi. Üzerinde üç kere üç dokuz filan yazıyordu ve bu da çok çok önemli birşeydi. Kimse üç kere üçü kafasında bir yere oturtamıyordu. Kötü bir tekerleme gibiydi.

Okul benim için 40 derece sıcaklıkta sıkıcı tekerlemeler ezberlemem gereken bir ızdırap yuvası halini almıştı. Oysa ben de herkes gibi büyüyünce astronot olmak niyetiyle okula gelmiştim ve geldiğime bin pişmandım. Bu koşullarda astronot olmam mümkün değildi. Ayrıca öğretmende de astronot yetiştirecek bir pırıltı göremiyordum. Habire elma diyor, armut diyor, topluyor çıkarıyor, tablo üstüne tablo anlatıyordu. Yaka bir yandan, önlük bir yandan bu okul işinden daha o zaman soğudum. Hem perdeler de kısaydı.

( * ) KAYNAK: http://www.figankaplan.com

MATEMATİK

Yaşamın, günümüz Türkiye’sinde yüzümüze tokat gibi çarpan acı bir gerçeği var. Büyük balık küçük balığı yer, “büyük akıl” da “küçük aklı” ezer ve yönetir. Ve bu “büyük akıl”, “küçük akıl”ların hiçbir şeyi sorgulamaması, düşünmemesi için ona dayatmalar, baskılar uygular. Çünkü “küçük akıl” bir varlık olduğunu tespit ettiğinde ezilmemeyi ve yönetmeyi düşünebilir. Bunu düşünmesi kendini ezen “büyük aklın” hiç işine gelmez.

Yıllardır sınav stresleriyle, not kaygılarıyla boğuşmakta, büyüklerimizin dediği o klasik “oku da adam ol” sözü beynimize kazınmakta, biz de “ya olamazsak” endişesiyle yaşayıp durmaktayız. Bu durumun sebebini, tek bir kelimeyle açıklamak mümkün: Sistem (ya da devrimci ağbilerimizin dediği gibi “bozuk düzen”)

Yani, bizim büyük aklımız olan “sistem”, düşünmeyen, hayat pratiği ve bilinci olmayan bireyler yetiştirmek için elinden geleni yapıyor. Meselâ, büyük çoğunluğa kâbus gibi gelen “Matematik” yöntemini (ki bir bilim de olduğu ileri sürülen Matematik, aslında düşünmenin bir yöntemidir) bazı kalıplara hapsedip, genç beyinlere dayatıyorlar. Biz de genelde sorunun derinine inme gibi bir alışkanlığımız olmadığı için, yüzeysel bilgilerle yetiniyoruz ve sonradan bu yüzeyselliğin bir çözüm olmadığının farkına varıyoruz.

Örneğin, genelde birinci sınıfta matematiksel çarpım tablosunu ezberlememiz istenir. Biz de başlarız: 1×1=1, 2×2=4, 3×3=9… iki üç gün sonra bakmışız ki unutmuşuz. Sil baştan… 3×3’ün 9 olduğunu ezberlememizi isteyen “sistem”, 3×3’ün aslında 3 tane 3’ün yan yana toplanarak bulunduğunu gösterse (ya da göstermese de biz düşünsek) biz de 3×4’ü bulurken 3 tane 3’ün yanına bir tane daha 3 koyup sonuca varabiliriz.
Örnekleri çoğaltmak mümkün;

Eskilerin klasik matematik dedikleri yöntemden modern matematiğe geçiş, bir düşünüş tarzından başka tür bir tarza geçiş olmuştur. İlişkileri, faktörlerin arasındaki bağıntıyı kurmadan, bu bağıntının kalıbı olan formülleri ezberleyerek, bu formüller üzerinden sonuçlara ulaşma çabası, modern matematik diye adlandırılmıştır. Bu durumda sonuçlara katlanmak, kabullenmek gerekecektir! Matematiğin sonuçları tanrısal olarak sunulur ve karşı çıkılamaz! Oysa ki, formülün altında yatan bağıntıları düşünce düzeyinde algılayıp deşifre etmeden matematik yapılamaz. Formüllerden başlayan düşünce süreci bizi matematik yapmaya, yani düşünmeye değil, hesap yapmaya, yani sonucu kabullenmeye götürür. Kuşkusuz ki faktörlerin çoğaldığı ve formüllerin işi kolaylaştırdığı karmaşık sistemler, çok sayıda bilgiyi ilişkilendirmek ve soyutlamak açısından büyük kolaylık sağlayan doğru bir yöntemdir. Ama bağıntıyı, formülün mantığını bilmeden, algılamadan formül çözmek, matematik yapmak değil, formüle bağlı düşünmektir! Böylece gençliğin matematik öğrenimi, verilene bağımlı düşünme, verili çerçevede düşünme eylemi olarak şekillendirilir.

Öncelikle günlük yaşamdaki matematiksel düşünceyi dört işlemi yapabilmeye indirgeyen bu dar matematik, bizi ilişkilerin bilgisinden mahrum kılmıştır. Böylece her sorunun soruluş tarzında olduğu gibi, yanıtın nerede aranacağında da farklı çıkarların matematiğe yön verdiğini görmeli, her soruya emekten ve özgür düşünceden yana verilecek yanıtın, gerçek bilgiyi keşfetmekten geçtiği anımsanmalı ve unutulmamalıdır.

( * )HASAN ÖNCÜ GÖKÇE -YAKAKENT HAZiRAN 2008

KAYNAK: http://www.memleketmektubu.com/2009/12/matematik-ve-yasam/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder