19 Eylül 2010 Pazar

Çarpım Tablosunu Ezberlemek Ve Ezberletmek



Çarpım Tablosunu Ezberlemek Ve Ezberletmek

1-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek eğitimde 50 yıl önceye dönmek demektir.
2-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek matematik biliminin mantığını inkar etmektir.
3-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek yıllardır yapılan yanlışta ısrar etmektir.
4-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek MEB yeni matematik öğretim sistemini anlamamaktır.
5-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek uluslararası matematik başarısında dibe vurmak demektir.
6-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek öğrencilerin ve annelerin yaşadığı matematik sendromunun devam etmesi demektir.
7-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek zaman ve enerji kaybı demektir.
8-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek ezberci eğitimin zararları hakkında bilimsel araştırma yapan bilim adamlarının ( * Prof.Dr.Hüseyin Başar, ** Tınaz Titiz) çalışmalarını inkar etmektir.
9-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek eğitim sistemimize yeni papağanlar kazandırmaktır.
10-Çarpım Tablosunu ezberlemek ve ezberletmek düşünmekten kaçıştır.

Ezbere Hayır! Çünkü; merak, kişisel gelişmenin temelidir. Ezber, merakı yok eder.Çare buluculuk, esnek düşünce gerektirir. Ezber esnek düşünceyi de yok eder.
Ezber başkalarının yardımına muhtaç insan yetiştirir.

( * ) Önyargısız ve Ezbersiz Eğitim
( ** ) Eğitimde Ezbere Son


EZBERCİLİĞİN ZARARLARI:( * )

Ezbercilik her şeyden önce kişiliği zedeleyen aşağılayıcı bir öğrenme tarzıdır. Diyeceksin ki düşünmeye hiç teşvik etmeyen, bilgilerin sınavda aynen tekrarlanmasını isteyen, bekleyen hatta bu tekrarın kendisinin sevdiği ve keramet var zannettiği sözcüklerle yapılmasını isteyen öğretmenler yok mu? Sık sık tekrarlanmasa da bazen karşına bu tip öğretmenler çıkabilir. Kabul! Amacına ulaşmak için ezberleyeceksin ama ezberleme işini sırf o öğretmen için yapmalısın ve yine de ezberlemenin yanı sıra anlama çabası göstermekten geri kalmamalısın.

Gençlik çağında doruk noktasında olan zihin kapasitesi sürekli ezbercilik yapılırsa körleşir. Zihinlerini işletmeyen, yıllarca doğru dürüst anlamadan ezberleyen birçok öğrenci potansiyel kabiliyetlerini geliştirmeden mezun olup çıkmışlardır. Bu gibi öğrenciler gerçek anlamda eğitim görmüş sayılmazlar. Hafızalarında bir takım bilgiler kalsa da düşünce ile yoğrulmamış olan bilgileri içinde bulundukların durumun gereğine göre hatırlayıp kullanamazlar.

Ezbercilerin bilgileri çabuk aşınır, bölük pörçük olur, belirsizleşir. Çünkü bilgileri koruyan, içine girdikleri mantıksal yapıdır. Yapılar olmayınca bilgiler izole parçalan halinde kalır ve bazen de gülünç bir şekilde birbirine karışır. Hatırlamanın akıllıca ve aptalca olanı vardır.

Mevlâna Hazretleri mükemmel üslubu ile bizlere bunu anlatmış. Fakat her şey anlayana ve anlamak isteyene. forensis/makale_resim/kelam.jpg 20.12.2008 Ezberci Papağanlar Papağının önüne bir ayna koyarlar. Zavallı kuş orada kendini görür onu başka bir papağan sanır. Aynanın arkasına gizlenen usta ona öğreteceği kelimeleri tekrarlayıp durur. Papağan bu duyduğu sözleri o aynada gördüğü papağanın söylediğini sanır. Böylece duyduğu sözleri ezberler, ezberlemesine ezberler; fakat bu sözlerin manasından, ne dediğinden haberi yoktur. Bundan ne fayda ne de zarar elde eder. Eğitim sisteminin çarpıklıklarından, eksikliklerinden bahseder sanki bu küçük hik â ye ve hafızası boş olan papağan da öğrencileri anlatır ilk etapta. Küçük bir hile ile boş olan hafızayı doldurmaya çalışan usta ise öğretim görevlilerini kasteder . Öğrenciler ezberletilen bilgiler karşısında ne m â n a kazanır, ne de fayda elde ederler. M â n a sız bir bilgi birikimi öylesine .

Ezbercilik, sadece öğrencilik kapsamında bir tehdit değil, toplumumuzda da çok büyük bir tehdit unsurudur. Ezbere konuşmalar sarf edilmekte her köşe bucak ve toplumu barındıran mekanlarda, fark edilemeyen yada göz ardı edilen büyük bir unsur vardır ki, bizlerin herhangi bir konu yani , toplumu ilgilendiren konular ağırlığında elde ettiğimiz bilgiler kulaktan dolma ve bize küçükken empoze edilen, ezberletilen bilgilerdir.

Toplum bazında ezbercilik, düşüncenin, mantığın öldüğü noktadır. Mantığımızın öldüğü nokta ise ruhun yitirildiği, benlik karmaşasının farklılaştığı, insanın insan olmaktan çıktığı ve bir android haline bürünmesini ifade eder.

Kısa bir tabir kullanılması gerekirse bence insan mantıksız, ezbercilik ile bir nevi robota dönüşüverir. Kendisi olmaktan çıkıp ona programlanan kişinin özelliklerini vurur dışa.

Ezberciliğin dışına çıkıldığında ise hayat daha bir farklılaşır, m âna kazanmaya başlar her hareket, yorum katılır hayata dair, benlik olgusunun gereksinimleri amaçlar edinmemizi sağlar. Amaçlar engelleri çıkarır karşımıza, zorluklar baş göstermeye başlar, fikir yürütme ve çözüm üretme yeteneğimiz gelişmeye başlar. Maksatlarımız ortaya çıkar, maksat ise; insanı anlamak ve kavramaktır.

Bizler aynadaki kendi görüntüsüne aldanan asıl papağan gibiyiz. Aynanın arkasına hep birileri gizlenmiş bizlere bir şeyler dayatmaya, ezberletmeye, empoze etmeye yönelmişlerdi, çünkü onlara da bu ezberletilmişti. Genel çerçevenin dışına çıktıkları kanısında hem fikirlerdi fakat, biliyoruz ki onlarda bu zincirin bir halkasıydı. Eğitimden bahsedip okullarımızda ki bu sıkıcı durumdan söz ettim. Bu kadarla kalmıyor bence birde, sınavlara yönelik eğitim sistemi ortaya çıkıyor bu ezbercilik ilkesinden dolayı. Sınav maratonlarına giriyoruz, istesek de istemesek de. Sınavları geçmemiz için (başarılı olmak için değil.) ezberlememiz gereken hep bir formüller mevcut oluyor, bunların nereden geldikleri öğretilmiyor, kim bilir belki öğretmeye çalışan dahi bunu bilmiyor, çünkü o da bulunduğu mevkie ezbercilik sayesinde gelmiş oluyor. Başarının, başarılı olmanın genel ilkesi olarak ezbercilik şart gibi empoze ediliyor topluma ve öğrenciye. Ki benim fikrim, başarımızı sınamak yerine hafızamızı sınıyoruz her sınavda ve her maratonda. “Neyin nereden geldiği önemli değildir, önemli olan o şeyin gelmiş olması, anda mevcut olmasıdır ” düşüncesi ile hareket edilmesi kanımca çok tehlikeli ve çok yanlıştır, her pürüzün başı bu düşüncede ortaya çıkar.

Halbuki en önemli şey, neyin nereden geldiğidir. Oluşumun önemi çok daha büyük olmalıdır, yaşanılan andan. Yani papağının oluşumu önemli, aynaya bakıp duyduğu sesleri ezberlemesi değil. O olaya kanması, aldanması oluşumunda mevcut, kullanabileceği bir aklı yoktur. İnsan denilen varlığın aynadaki yüzünün değil ama mevcut olduğu bedeninde bulunan akıla sahiptir. Düşünce gücünün ezberciliğe karşı koyması olanaklı, gelişimin ezbercilik ile sağlanamayacağı çok açık. İnsanın gelişimini engelleyen unsurlardan sadece bir tanesine odaklanmam işin başlangıcıdır.

( * ) Alıntı

EZBERCİLİĞİN ZARARLARI ( * )

Ezberciliğe ezelden karşıyım ama bazı konularda ister istemez ezberci oluyoruz bu da başımıza dert açıyor.en azından 1 yıl kadar önce benim başıma açmıştı..

Kız arkadaşımın üvey kardeşi Londra dan İzmir in meşhur tatil beldesi Çeşme ye gelecekmiş..Kız arkadaşım kardeşi ile ilgilenmemi rica etti ben de buluştum..İsmi Richard dı..Annesi İtalyan babası Amerikalı...

Neyse sohbete daldık konu Türkiye ye geldi..Sizin ülkeniz yoksul dedi..ben de dedim ki:-Aslında biliyor musun Dünya da kendi kendine yeten yedi ülkeden birisiyiz..

Bir dönem Süleyman Demirel in çok söylediği bir sözdü..Gazetelerdeki köşe yazılarında da yıllarca okumuştum yani çok bildik bir laftı..


Böylece savunmamı yaptım ama hiç beklemediğim bir cevap almıştım.''Diğer altı ülkeyi sayar mısın? ''...dedi bana .Öylece mal gibi kaldım.Sahi diğer altı ülke hangisi?Ezbercilik ne kötü ya...

( * ) KAYNAK: http://www.tatliaskim.com/itiraf-ediyorum/464305-ezberci-olmanin-zararlari.html

26 Haziran 2010 Cumartesi

Karagöz Çarpım Tablosunu ''Ezbersiz '' Öğreniyor 1

Hacivat: Yar bana bir eğlence

Karagöz: Al sana portakal dolu bir tencere

Hacivat: Dur Karagözüm vurma

Karagöz: Sen de karşımda öyle durma

Hacivat: Hayırdır Karagözüm Nerden gelyosun?

Karagöz: Portakal aldım Pazardan.. amma kafam karıştı yahu hacicavcav..

Hacivat: Ne oldu yine Karagözüm ?

Karagöz: Satıcı portakalın kilosu 1 lira dedi.ben de ver ordan 3 kilo dedim.parasını öderken 10 lira verdim satıcı da bana paranın üstü olarak şunları verdi..

Hacivat: Eee

Karagöz: Doğru mu verdi? Yanlış mı verdi? Sayıyorum sayıyorum anlamıyorum ... kafam karıştı hacicavcav

Hacivat: (gülerek) Tamam gel beraber sayalım .................. sayarlar( 1-10 a kadar saymayı öğrenme etkinliği) ................

Hacivat: Portakalın ücretini kolayca hesaplayabilmek için de çarpma bilmen gerekir.Çarpmayı biliyor musun?

Karagöz: bilmez miyim hiç. Dur sana bir çarpıyım.vay vay vay vay..

Hacivat: Dur dur öyle çarpma değil bu Karagözüm. Kerrat cetveli, kerrat cetveli.

Karagöz: Hani nerde , hani nerde ?

Hacivat: Neyi soruyorsun sen Karagözüm ?

Karagöz: Neyi olacak Hacicavcav, sen deminden beri kerata cetveli, kerata cetveli demiyor musun ? Ben de kerata cetveliyle yaramazlık yapan bir kerata var da onu kovalayacaksın sanmıştım.

Hacivat:Hay Allah Karagözüm, yine beni yanlış anladın.Hani eskiden mekteplerde bizlere de 6 kere altı 36 diye öğretirlerdi.

Karagöz: Dedemin bıyıkları yolda kaldı.

Hacivat: Karagözüm bırak şimdi dedeni.

Karagöz: Bıraktım ama yanına gelemem Hacicavcav.Ben dedemi bıraktım ama dedem beni bırakmıyor.Şaka, şaka… Hacivatcığım çocukluğumda güç bela ezberlediğim kerrat cetvelinin hepsi sanki uçup gitti.Aklımda kala kala ‘’6 kere altı 36 Dedemin bıyıkları yolda kaldı.’’ Onu hiç unutmadım.Diyorum ki Hacicavcav şu uzmanlar kafa kafaya verip kerrat cetvelini ve matematiği eğlenceli hale getirseler de ben de çocuklarda hem matematiği sever hem de kolay öğrenirdik.

Hacivat : Karagözüm çoğu zaman saçmalıyorsun ama bu sefer haklısın galiba.Öyle bir şey yapsalar ben de sana kerrat cetvelini ve matematiği öğreteceğim diye göbeğim çatlamazdı.
Karagöz: Hacıvatcığım , bizim zamanımızda ‘’Kerrat Cetveli’’ denen şeye şimdi çocuklar ‘’Çarpım Tablosu mu ‘’ diyorlar?

Hacivat: Öyle diyorlar Karagözüm.Karagözüm şimdi çarpmaya başlayalım mı ?
(Karagöz: Çarpmasak olmaz mı , yoksa kırılırlar.

Hacivat: Neler kırılır Karagözüm?

Karagöz: Yumurtalar kırılır Hacicavcav , biz de omlet yaparız.

Hacivat: Neden böyle komiklikler yapıyorsun Karagözüm.

Karagöz: Çocuklar gülsün diye .

Hacivat: Şimdi gülme zamanı mı Karagözüm, şimdi ders zamanı ders.

Karagöz: İyi ya Hacicavcav, biz de hem güleriz hem de ders yaparız.Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluruz.

Hacivat: Dersin ciddiyetini bozma Karagözüm.

Karagöz: Sen bilmiyor musun Hacicavcav, Maruf BECENE Gülme Psikolojisi başlıklı yazısında ‘’ Eğitimde gülme, öğrencilerin derse dikkatini sağlar ve öğretilenlerin kalıcı olmasını olumlu etkiler.’’ diyor.

Hacivat: Sen bunları nerden öğrendin Karagözüm.

Karagöz: Okula giden bir çocuktan yardım aldım.Eternetten gagalaya baktırdım.

Hacivat: Karagözüm yine belli ettiğin cahilliğini, bunu ekran başında okula gitmeyen çocuklar bile biliyor.Önce ona eternet demezler internet derler.Diğerine de gagala magala demezler, gogıl derler.

Karagöz: O kadar inceleme Hacicavcav, çocuklar benim ne demek istediğimi anlıyorlar.Maşaalah cin gibiler Hacicavcav.Şimdi kuş gibi gagalamayı bırakıp şu çarpım tablosuna gelelim.Çarpım tablosunu öğrenmesek olmaz mı , çok mu lazım ?

Hacivat: Olur Karagözüm olur amma !

Karagöz: Hacicavcav, Olur Karagözüm olur amma da ne demekmiş ?

Hacivat: Karagözüm , toplayarak ta bulabiliriz amma çok uzun olabilir.

Karagöz: Ne varmış Hacicavcav, ben de toplarım.3 tane portakal değil mi? 1,2,3.
3 lira derim.

Hacivat: Karagözüm 3 tane, 5 tane olunca sorun yok amma biri ‘’ 87 kilo portakal aldım manava kaç lira vereceğiz ?’’ diye sorarsa ne yaparsın ?

Karagöz: Dağa kaçarım Hacicavcav,

Hacivat: Neden dağa kaçarsın Karagözüm ?

Karagöz: 87 tane biri alt alta yazıp toplayıncaya kadar sabah olurda ondan.

Hacivat: Karagözüm dağa kaçacağına bu işin kısa yolunu öğrensene…

Karagöz: ( Kafasını kaşır ) Hay Allah Hacicavcav, yağmurdan kaçarken doluya tutulduk desene…

Hacivat:Evet Karagözüm, yağmurdan kaçarken doluya tutuldun…

Karagöz: Ama Hacicavcavım şunu baştan söyleseydin ya….

Hacivat : Neyi Karagözüm ?

Karagöz: Çarpma işleminin aslında kısaltılmış ve hızlandırılmış toplama olduğunu , hayatımızı çok kolaylaştırdığını …

Hacivat : Baştan söyleseydim ne yapardın Karagözüm ?

Karagöz: Dağa kaçacağıma oturur, çalışır çarpım tablosunu öğrenirdim Hacicavcav,

Hacivat : Ben öğreteyim sana .Hemen başlayalım mı Karagözüm ?

Karagöz: Bu günlük bu kadar yeter Hacicavcav.Hem bu gün çok önemli bir şey öğrendim.

Hacivat : Neymiş o Karagözüm ?

Karagöz: Çarpma İşlemi aslında çabuklaştırılmış toplama demekmiş.Çarpım Tablosu da onu alfabesiymiş.

Hacivat : Tamam Karagözüm , bu gün bu kadarla yetinelim.

Karagöz, Hacivat : Çocuklar kusur işledikse affola , Gelecek dersimize kadar verelim mola.

1.DERS SONU

Eğitimci- Yazar Necip Güven Eskişehir

Tel: 0 ( 505 ) 346 80 02 ( Avea Öğretmen Hattı )

Email 1: necipguven2003@mynet.com

Email 2:matematigisevdirenadam@gmail.com

Web: http://www.matematigisevdirenadam.com

23 Haziran 2010 Çarşamba

''Çarpım Tablosu Katliamı''na Haklı Bir Tepki

Acınası Eğitim Sistemimizin Acınası Öğretmeni! 27 Haziran 2009

Eğitim sistemimizin içler acısı hali…'' @ Yahoo! Video''

Eleştirmek çok kolaydır. Bir çok eleştirmen de bunu kabul eder zaten. Eleştirmenin bir nevi paradoks olan en absürt yönüde kendi doğru yapamadığın şeyleri eleştiriyor olmandır. Bu konumda iken eleştirmek ne kadar komik bir duruma düşmekse yanlışı gördüğün halde eleştirmemek te bir o kadar alçakça olur. O yüzden eleştirmeden geçemeyeceğim.

Eğitim camiasının içinde olmak bir yana ilkökul öğretmenliğinin tadına 3-4 ay gibi kısa bir süre baktım. Eğitim sistemimizin ne kadar acınası bir hal aldığını benim 3-4 ay ilkokul öğretmenliği yapmış olmamdan anlayabilirsiniz aslında. ( Bekli’nin imam olması olayı gibi***)

Yukardaki videoyu izlediğinizde Eğitim camiamız içerisinde hangi sevideye öğretmenlerin bulunduğunu gördünüz. Çarpım tablosunu ezberleyemeyen okuyamayan bırakın ezberlemeyi okumayı çarpım tablosunun ne olduğunun farkına da olmayan ezberlemenin ne demek olduğunun farkında olmayan bir çocuğa destek vermesi gereken, moral vermesi gereken öğretmen; çocuğu diğer arkadaşlarının yanında tamamen aptal konumuna sokarak durumun maalesef daha da vahimleşmesini sağlıyor. Hepsi bir kenara hala çarpım tablosunu bu şekilde ezberleterek öğreten bir öğretmenin Milli Eğitim camiasında bulunuyor olması başlı başına bir felakettir.

Netice itibari ile. Bu videoyu kaydeden psikolojik sorunlu öğretmen arkadaşa tavsiyem en kısa sürede bir Psikoloğa görünmesi ve Eğitim ve çocuk psikolojisi üzerine kitaplar okumasıdır. Hatta eminim Eğitim Bilimlerinden kopya ile geçmiştir.

Osmanlının son dönemlerinde bir beldede Bekli adında hoca görünümlü bir sarhoş yaşarmış. Bir gün ahaliden biri ölmüş ve cenaze namazını kıldıracak hoca bulamamışlar. Tam oradan geçmekte olan Bekli’ye cenaze namazını kıldırması için ricada bulunmuşlar. Bekli namzı kıldırmış cenazeyi defnetmiş ve telkin verme kısmında eğilerek şöyle demiş “Öte tarafa gittiğinde Bekli imam oldu de, o zaman buranın ne hallere düştüğünü anlarlar” demiş.

Yorumlar:
1-Anonim diyor ki:( 27 Haziran 2009 )
Kendı yansımasına bakıyor sanırım bu öğretmen.Sıfatı altındakı şahsıyet.Gelecek nesıllerımız bu ve bunun gıbı şahsıyetlerde malesef ki Allah sonumuzu hayr eylesın…

2- Metin diyor ki: ( 27 Haziran 2009 )
Bence kişinin hata direnci kırılacak şekil de, usulünce hatasından haberdar edilmeli. Tabii bu çok farklı bir olay, resmen dalga geçiyor, üstelik kendiyle...
Ben de bu çocuğun yaşlarında okulu bıraktım. Tarihe kafam çalışmıyordu ve İngilizcem kötüydü. Çünkü ikinci dönem sonuna kadar İngilizce Öğretmenimiz yoktu. En iyi dersim ise matematikti…

3- Anonim diyor ki: ( 29 Haziran 2009 )
Hata direnci kıralacak gibi mi bılemem ama ülkemin okullarında bunun gibi kim bilir kaç tane öğretmen var.Önemlı olan bu bence

4- Like diyor ki: ( 23 Temmuz 2009 )
Şu anki eğitim sistemiyle hiç bir meslek dalına adam, akıllı insan yetişmez…Gerçi her geçen gün eğitime darbe geliyor.Acaba daha ne kadar geriye gidiceğiz?

5- Cenk diyor ki:( 23 Eylül 2009 )
Adı üzerinde öğretmen.Bu öğretmen konusunda Milli Eğitim Bakanlığını göreve davet ediyorum.Saygılarımla

6-Necip Güven diyor ki: ( 11 Haziran 2010 )

ÇARPIM TABLOSU EZBERİ ÖLDÜ

Dedeme de bela idi,
Her taraf Kerbala idi.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Milletin yüzü güldü.

Babam da çok acı çekmiş,
Ezberlerken canı çıkmış.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Matematiğin yüzü güldü.

Babamızdan miras kaldı.
Bizi de yerlere çaldı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Hepimizin yüzü güldü.

Annelere stres yaptı.
O da çocuğunu çarptı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Annelerin bahtı güldü.

Babam çarpım tablosunu astı,
Ezberlemedim bana küstü.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Babaların yüzü güldü.

Öğrenciler Allah dedi.
Ezberlemem Vallah dedi.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Öğrencinin yüzü güldü.

Ne acılar çektirmişti.
Bizi candan bıktırmıştı.
Çarpım Tablosu ezberi öldü.
Hepimizin yüzü güldü.

Necip GÜVEN Eskişehir 5 ŞUBAT 2009 Perşembe

KAYNAK:www.internettinhoja.com / ( Acınası Eğitim Sistemimizin Acınası Öğretmeni )

20 Haziran 2010 Pazar

Çarpım Tablosu Katliamı ve Kurbanları


İlkokul öğrencisi olduğum altmışlı yıllarda çarpım tablosu (eskilerin deyimiyle kerrat cetveli ) deyince akla ezberleme geliyordu..Dün gibi hatırımda, 4.sınıfa geldiğimiz halde hala bir çoğumuz çarpım tablosunu bilmediği için sınıfta çarpım tablosunun ezberi ile ilgili yarışmalar yapılırdı.

Daha sonra sınıf öğretmeni olup ta bu konuda hem M.E.Bakanlığının 1968 matematik programında yapılan değişiklikler hem de bu konunun daha kolay nasıl öğretileceği üzerine yaptığım araştırmalar sonucunda çarpım tablosunu ezberlemenin matematikte yapılabilecek en büyük yanlış ve en zor iş olduğunu fark ettim.

1990’lı yıllarda çarpım tablosunun mantığının doğru kavrandığında ve ezbersiz öğretme sistemlerinin devreye sokulduğunda daha kısa sürede ve daha çabuk öğrenildiğini uygulamalı olarak gördüm.

Ezber yöntemiyle yetişen anne-babalar ve hala aynı yanlışta ısrar eden sınıf öğretmenlerinin önyargılarını kırmak mümkün olamadığı için günümüzde çözülmüş olması gereken çarpım tablosu ezber yüzünden hala sorun olmaya devam ediyor.İlk kitabım ‘’Matematikle Barışıyorum’’ un ilk baskısını çıkardığım 2004 yılından bu yana çarpım tablosunun ezbersiz de öğrenilebileceği konusunda medyaya verdiğim bir çok basın açıklaması yeteri kadar kabul görmedi.Çarpım Tablosu öğretiminde toplumda oluşmuş önyargılar insanların zihinlerine paslı çiviler gibi çakılmış gibi yerinden hiç oynatılamıyordu.

Öğrenciliğinde çarpım tablosunu ezber yoluyla öğrenmiş anne-babaların bu konuda sıkıntı yaşamasını anlıyordum ama 2000’li yıllara gelmiş sınıf öğretmenlerinin yanlışta ısrar etmesini hala anlayabilmiş değilim.

İşin en kötü yanı da çarpım tablosu ezberinin yanlış olduğunun farkında olmayan bir sınıf öğretmeninin çarpım tablosunun sınıfında papağan gibi ezberleme yöntemini ezberlettiğini, ezberleyemeyen bir öğrencisini de videoya çekip bu videoyu ‘’Çarpım Tablosu Katliamı’’ başlığı ile internet sitelerinde paylaştığına şahit oldum.

Evet, ortada bir katliam vardı ama katliamı yapan öğrenci değil yanlış öğretim metodunun farkında olmayan öğretmen ve katliama maruz kalan zavallı bir öğrenci. Görevi öğrencisine çarpım tablosunu en kolay yoldan öğretmek olan meslektaşımız hem öğrencisini Çarpım Tablosunu ezberletmeye çalışarak zihinsel olarak katlediyor hem de bu yanlış öğretim yöntemi yüzünden oluşan manzarayı videoya çekerek ‘’ Ey anneler-babalar, bakın çocuklarınızı nasıl katlediyorum!’’ der gibi internet sitelerinde paylaşıma sunuyor.

Yazık, yazık çok yazık!

Eğitimci-yazar Necip GÜVEN / Eskişehir

Tel: 0 ( 505 ) 346 80 02 ( Avea Öğretmen Hattı )

Email 1: necipguven2003@mynet.com

Email 2:matematigisevdirenadam@gmail.com

Web: http://www.matematigisevdirenadam.com/

18 Haziran 2010 Cuma

Matematik Sistemimiz Ezbere Dayanıyor

Başka Türlü Bir Matematik Eğitimi Olabilir mi? ( * )

Dahi denebilecek çok zekiler ve özürlü denebilecek çok aptallar dışında, insanlar arasında zekâ bakımından pek büyük bir ayrım olduğunu sanmıyorum. Hepimiz üç aşağı beş yukarı aynı zekâya sahibiz. Kiminin matematiğinin iyi, kimininse kötü olmasının nedeni nedir o zaman?
Çeşitli nedenleri olmalı. Düşünebildiğim nedenlerden önemli bulduklarımı yazayım:

1) Matematikte başarısızlığın başat nedeni, matematiğin sürekli çalışma istemesidir. Tarih dersinde bir konuyu kaçıran öğrenci, o konuyu hiç anlamadan da pekâlâ bir sonraki konuyu anlayabilir ve sınavı başarabilir. Oysa matematikte durum böyle değildir. Matematik bir piramide benzer, taban olmazsa tepe inşa edilemez. Onbir yıllık ilk ve ortaöğrenim yaşamında matematikte geri kalmamak da oldukça zordur. Gerçi okul izlencelerinde sık sık geriye dönüş yapılıyor ve öğrencinin eksiklerini tamamlamasına izin veriliyor ama, bir kez matematiği anlamadığına inanan öğrenci psikolojik olarak etkileniyor (hatta çöküntüye uğruyor) ve ondan sonra kendini toparlaması ya zor oluyor ya da olanaksız.

2) Eğitim sistemimiz, öğrencinin matematiği anlayarak öğrenmesine engeldir. Üniversiteye giriş sınavı bugünkü gibi olduğu ve toplumumuzda, başarmak için bir üniversite bitirmek düşüncesi var olduğu sürece, bunun böyle olması kaçınılmazdır. Milli Eğitim Bakanlığını en iyi niyetli ve en yetkin bir kadro eline geçirse bile, topluma egemen olan bu anlayışla, o kadro, eğitim sistemimizi kökünden değiştiremez. Bugünkü anlayışla, eğitim sistemimiz ezberciliğe mahkûmdur, daha da acısı, en az ezbere dayanması gereken matematik bile ezbercilikten kurtulamaz. Ezbere dayanan matematik dersinde de gerçek matematik öğrenilemez elbet. Bugün, ortaöğretimde “matematik” adı altında okutulan ders aslında matematik değildir.

Olanakları kısıtlı, gerikalmış (ya da bıraktırılmış) bir ülkeyiz. Böyle bir ülkede her yıl 1,5 milyon genç üniversiteye girmek istiyor. Üniversite sayısı talebe cevap veremiyor, veremez de. Öğrenci var ama ne hoca var ne de üniversiteliye iş.

Aslında öğrenci de yok… Yurdumuzda ilk ve ortaöğretimde verilen eğitimle, üniversite öğrencisi yetişmez.

1,5 milyon genç arasından üniversiteye gidecek 150 bin seçilecek. Bu seçim nasıl yapılacak? Sınavla elbet. Sınav kâğıtlarının çabuk okunabilmesi için, sınavların seçmeli olması gerekir. Yani ezberi cezalandırmayan, tam tersine ödüllendiren bir sınav sistemi… “Yapamadığın soruyu geç, sakın ha düşüneyim deme” diye öğüt verdirten bir sistem…
“Sakın ha düşüneyim deme…”
“Bilemediğini geç… Üstünde durma…”
İşte böyle, düşünmemeyi öğreten bir sistem.

Sonuç olarak, bugünkü anlayışla, matematiğin ezbere dayanması bir zorunluluktur. Milli Eğitim Bakanlığının bunda bir suçu yoktur (geçmişte yapılan yanlışları bir yana bırakalım.)

3) Matematik, bilimlerin en soyutudur. Soyut düşünebilmekse zordur. Soyut düşünebilme becerisinin nasıl kazanıldığını bilmiyorum, sanırım kimse bilmiyor, ama deneyimlerime göre, müzik, resim, yazın (edebiyat), tahrir (kompozisyon) yazma, sözlü tartışma soyut düşünmeyi öğreten uğraşlardır. Bu uğraşların yanısıra, soyut düşünmeye yardımcı olabilecek oyuncaklar da vardır. Elektrikli oyuncak tren soyut düşündürmeye itelemez çocuğu belki ama, iki üç tahta küp soyut düşünmeye yardımcı olabilir. Bana göre televizyon da soyut düşünmeyi köreltir.

4) Matematik, öğrenmekten ve ezberlemekten çok, anlamaya dayanır. Matematikçi, düşünmeyi kitaptan okuyarak öğrenmeye yeğler. Yani matematikçi kitap okuyarak değil, çalışarak, uğraşarak, emek vererek, dişini tırmağına takarak, kendi kendine öğrenir. Başkalarının bulduklarını birçok kez kendi kendine bulur.

Yani matematikçi, başkalarının söylediğine inanmaz, kendi ikna etmek ister. Oysa, düşünmeden başkalarının söylediklerine inanmak insanlara daha kolay gelir. Fizikteki “en az enerji harcama” yasası… Doğal bir eğilim…

5) Her konuda olduğu gibi matematikte de başarı kazanmak için bir konu üzerine yoğunlaşabilmek gerekmektedir. Televizyon, ne yazık ki çocuğun bir konu üzerine yoğunlaşabilmesi engelliyor. Çünkü televizyon seyircisi edilgendir, televizyonun sunduğunu olduğu gibi, hiçbir çaba göstermeden yutar.

Kitap okumak örneğin bir çaba gerektirir. “Ayşe güzel bir kızdı” ya da “Mehmet yakışıklı bir delikanlıydı” tümcesini okuyan kişi kendi estetik değerlerine göre o güzel kişiyi kafasında canlandırır. Oysa sinema ve televizyonda, hemen hemen her zaman, “güzel kişi” seyirciye sunulur. Rengiyle, müziğiyle, konuşmasıyla, arka planıyla, efektleriyle, kamera bakış açısıyla televizyon, imgelem gücümüzü kullanmamıza gerek kalmadan her şeyi sunar.
Burada, bildiğim kadarıyla, dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan bir matematik eğitimi önereceğim.

Ancak önereceğim bu eğitim sisteminin uygulanabilmesi ve yararlı olabilmesi için bir iki konuda anlaşmamız gerek.

Her şeyden önce eğitimin amacı, en azından ilk ve ortaeğitimin amacı, öğrenciye bilgi aktarmak olmamalıdır. Bilgi çoktur ve her bilgiyi öğretmeye zaman yoktur. Bir seçim yapmak gerekir. Bu seçim de siyasal, yanlı ve yanlış olabilir.

Eğitimin amacı, öğrenciye bilgi aktarmaktan çok, bilgiye ulaşmanın yollarını ve bilimsel yöntemleri öğretmek olmalıdır. Öğrenci ortaöğretimi bitirdiğinde kendi kendine öğrenebilmeli, araştırabilmeli, düşünebilmeli, sorunlara özgün çözüm üretebilmelidir.

Eğer bilginin ikinci derecede önemli olduğunda anlaşabilirsek, o zaman bugün okullarda okutulan matematiği sorgulayabiliriz.

En azından, matematik sözkonusu olduğunda bilgi ikinci derecede önemlidir.
Örneğin, ortaöğretimde matematik derslerinde matris çarpımları neden öğretilir? Öğrenci matrisin nereden geldiğini anlayacak düzeyde bile değildir o yaşında. Hocaları bile bilmez. Öğrenci, nereden geldiğini bilmediği matrislerin bir de nasıl çarpıldıklarını öğrenir! Sanki matrislerin neden öyle değil de böyle çarpıldıkları kutsal bir kitapta yazılıdır... Oysa her tanımın bir nedeni vardır, her tanım bir gereksinim sonucudur. Bu gereksinim hissedilmeden öğrenilen matris çarpımı, öğrenciye nedenini anlayamadığı tanrısal bir buyruk gibi gelir.

Bana kalsa, ilk ve ortaöğrenimde, matematiği, birbirinden olabildiğince bağımsız, bir iki haftada işlenebilecek kısa konular olarak okuturum. En azından öğrenimin ilk sekiz dokuz yılında...

Matematik dersleri bilgi öğretmeye değil, araştırmaya, düşünmeye, doğru soru sormaya, kendi kendine öğrenmeye yönelik olmalıdır. Ve konular bir oyun biçiminde, öğrencileri sıkmadan sunulmalıdır. Hiçbir konuya bir aydan fazla bir süre ayrılmamalıdır, ki belli bir konuyu sevmeyen, anlamayan bir öğrenci bir aydan fazla sıkıntı çekmesin.

Bu yöntemi uygulayacak kitap yazmak kolay değildir. Hem matematiği ve pedagojiyi iyi bilmek, hem de dili ve teknik olanakları iyi kullanmak gerekir. Ayrıca bu yöntemi uygulayacak öğretmenleri özellikle eğitmek gerekir.

Matematiğin geniş kitlelere sevdirmenin başka yolunu bilmiyorum.

( * ) Ali NESİN

13 Haziran 2010 Pazar

Ezberimi Kaybettim, Hükümlüdür

Ezberimi kaybettim: Hükümlüdür! Ezber işgalcidir. Bir virüs gibi girer hayatınıza. Önce sorgusuz sualsiz rolünüzü ezberletir ezber denen mahlukat. Sonra varlığınızı ezberletir..
.
Her tiyatro sezonu öncesinde heyecanlanırız. Sınavlara giren öğrenciler gibiyizdir. Yeni sezonda hangi yazarların metinlerini çalışacağız, hangi yönetmenler bu metinleri sahneye koyacak, hangi oyuncu arkadaşla çalışacağız?.. Benim gibi ödenekli kurumlarda çalışanlar şanslıdır. Bir pano vardır o kurumlarda, panoya asılır çalışacağınız `iş`ler. Daha şanslıysanız evinize telefon gelir, rolünüz panoya asılmadan önce `sizi düşündük bu role` telefonlarıdır bunlar. Ardından en klişe tabirle kan, ter ve gözyaşının hâkim olduğu bir süreç başlar. Sınavınız bitmez ölünceye dek.

En az çalıştığınız yönetmenlerin sayısı kadar çok yöntem vardır, bir oyunu, bir rolü kana, cana dönüştürürken. Bazı yönetmenler "aman ezber yapma" der. "Araştıralım, deneyelim, bir bakalım" der. Rahatsınızdır. Kendinizden, tanıdık, cana yakın bir şey yapmanın ilk adımını atmıştır yönetmeniniz. Ezber bir kodlamanın başlangıcı ya da formsal yön olarak sonradan gelir.

Bazı yönetmenler de vardır ki, daha ilk günden ne zaman ezberleyeceğinizi sorarlar. Halbuki en kolayıdır bu. Bir tam gecenizi verdiğinizde artık rolün ağzınızdan çıkacak sözcüklerine ezbersinizdir. Ezberci öğretmenler gibidir, ezberci yönetmenler. Rolünüzü iyi ve ilk ezberleyenlerden olursanız tam not alırsınız. Aynı yönetmende ezber oyununuzun her yerinde devam eder. Nasıl hareket etmeniz gerektiğini ezberletir size, nasıl bakmanız gerektiğini, kalbinize hangi komutları vermeniz gerektiğini...

Sıkıcıdır bu iş. Oynayan açısından da, izleyen açısından da sıkıcıdır. Ne kendinize, ne oyuna ne de seyirciye yeni bir şey söylersiniz. Bir 40 yıllık terane şeklinde sadece terennüm edersiniz bir tiyatro sezonu boyunca sizden istenen ezberleri. Seyirci zariftir. 40 yıllık ezberi alkışlar. Hatta ayakta alkışlar. Tebrik eder sizi, imza ister.

Oyun biter. Kös kös evinizin yolunu tutarsınız. Ne kalmıştır koca oyundan geriye, size? Hangi yeni bilgiyle yastığa başınızı korsunuz? Kendinize dair, dünyaya, insana dair hangi bilgiyle? Sıkılırsınız. İnsanın başat duygularından biri olan oyun oynama duygusu fena halde sıkıcı gelir size. Yarınki oyunu hangi güçle oynayacağınızı düşünerek uyuyakalırsınız.Ezber risksizdir

Ertesi gün gelir. Seyirci salona dolar. Sizi beğenmeye, sizi alkışlamaya teşne, dolar o salona. Oynarsınız. Hem de gayet kolay oynarsınız. Ezberlemişsinizdir bir kere. Ezberinizi sunarak oynarsınız. Tek farkla: Oynarsınız, yaşamazsınız.

Ezber kolaydır, risksizdir. Ezber devam eder. Çünkü ezber işgalcidir. Bir virüs gibi girer hayatınıza. Önce sorgusuz sualsiz rolünüzü ezberletir ezber denen mahlukat. Sonra varlığınızı ezberletir. Tiyatrodan aldığınız maaşı ezberletir, hesabınıza yatan teşvik ve ikramiyelerinizi ezberletir. Araba markalarını, devremülk kiralarını ezberletir. Televizyon dizilerini ve reklamları ezberletir. Orada oynayarak `hap yap parayı kap`ı ezberletir. Sanatsal yaratının coşkusuna kapılmamayı ezberletir. Aday olduğun ödüllerin konuşmasını ezberletir. Ödülü reddeden arkadaşlarını anlamamayı ezberletir. Apolitik kavramını ezberletir. Sana benzemeyeni yok saymayı ezberletir. `Aman memuriyet`imi, `aman emekliliğim`i ezberletir. Senin dışında varolan sanat hayatına burun kıvırmanı ezberletir. Döner dolaşır, senin bünyen olur ezber. Ezberlediğin kendini, kendine karşı bir kez daha ezberletir. Devletin seninle gururlanır. İyi ezberlemiş sanatçı olmuşsundur artık. Öylesine gururlanır ki, kendisinin sanatçısı ilan eder seni.İyi, güzel.

Ezberim tam. Peki ne kalır geriye benden olan? Beni ben yapan ne kalır? Önce ezberlediğim roller vardır, sonra da ezberlediğim hayat. An gelir çarpıverirsin bir kayaya. Yüzün, beynin, için dağılır. Dağılıyor olman seni heyecanlandırır. Unutuverirsin bütün ezberlediklerini. Başlarsın sormaya. Ekmeğin, suyun ve aşkın sana ezberlettirilenin dışında da bir şey olabildiğine ayarsın. Aydıkça eğlenirsin. Eğlendikçe sorarsın. Bir kez bozulmuştur ezberin. Yönetmenin şaşakalır. Seyirci şaşakalır. Bakkalın şaşakalır. En önemlisi sen şaşakalırsın. Bir yaprağa ilk kez bakarsın hayatında. Gerçekten baktığın için bir yaprağın yeşilinde ilk kez kaybolursun. Çünkü o yaprak senin ezberlediğin yaprak değildir artık. O yaprak senin ezberlediğin yaprak hiç olmamıştır aslında. Senin ezberlediğin yaprak, yıllardır su ve toprak istemeden aynı yeşili muhafaza eden plastik bir taklittir. Taklide ayarsın.

Ezberin bir kez bozuldu mu dönemezsin artık geriye. Tadına varırsın başka `şey`lerin mümkünlüğünün. Yaprağın yeşiliyle tanışmışsındır artık. Sana benzemeyenin hoşluğuyla tanışmışsındır. Sana benzemeyenlerle dünyayı paylaşmanın hoşluğuyla. Tadına varmışsındır artık ezber bozmanın. Yetmez. Ezberleten ve ezberletilenlerle mücadelen başlar. Ezber korkun vardır artık. Ezberli yerler karanlık, korkutucu, sıkıcı ve de en önemlisi sana uzak gelir.

Ezbersizlik seni sen yapmıştır. Sonunda sana kim, neyi ezberletmeye kalkarsa kalksın karşı durursun. Sanat ezberine, hayat ezberine, politika ezberine, yatak odası ezberine, polis ezberine, patron ezberine, muhtar ezberine, ana-baba ezberine, öğretmen ezberine, deri rengi ezberine, kafatası ölçümü ezberine, seni seviyorum ezberine, kerrat cetveli ezberine...

Bir gün hiç beklemediğin bir gün, -kendi ezbersizliğinle uğraştığın gün- adamın biri çıkar. Ezber bozmaya gidiyorum der. Ezberi kökten çözmeye gidiyorum der. Tadına sonsuza dek varmışsındır ezberi bozmanın. Ezbersizliğin sana dair, kâinattaki tüm varlıklara dair olduğunun. Adam der ki "Sana karşı senin ezberini de bozmaya gidiyorum, geliyor musun?". gidersin.

Shakespeare yol arkadaşın olur yolculuğunda: "Öz olmayınca, söz yükselmez göğe!" Ezberi eşelersin, özü görürsün. Sana benzemeyenlerle paylaştığın göğü görürsün. Bir özün peşinden gidersin. Çünkü kim sana neyi ezberletmeye çalışırsa çalışsın bilirsin: Senden bir tane var! Ama ondan da bir tane var!

ERASLAN SAĞLAM 24/06/2007

KAYNAK:http://www.donusumatolyesi.com